Mehmet Özay 10 Nisan 2012
Dr. Zeyni Abdullah (sağda) ve Müzekkir Manaf |
Açe’de dün yapılan seçimlerde zafer Açe Partisi’nin (PA). Yaklaşık üç milyon seçmenin oy kullandığı ve kesin sonuçların 17 Nisan’da açıklanacağı seçimlere dair Endonezya Araştırma Enstitüsü yaptığı araştırmada, Açe Partisi adayları Dr. Zeyni Abdullah ve Müzekkir Manaf’ın (Muallim) %54.4’ünü kazandığını ilân etti. Dün akşam kendisiyle görüşme fırsatı bulduğum PA’nın üst düzey bir yetkilisi bu oy oranını doğrulayarak Zeyni ve Müzekkir’in yeni dönemde görev yapacaklarını ifade etti. Her ne kadar seçimlere rakip olarak girmiş olsalar da Dr. Zeyni Abdullah ve rakibi İrvandi Yusuf’un (%29) aldıkları oylar hesaba katıldığında, Açe halkının yaklaşık %90’ının oylarını yerel parti ve adayları için kullandığı sonucu ortaya çıkıyor. Bu husus, Açe siyasetinde yerel dinamiklerin gücünü kanıtlaması bakımından oldukça dikkat çekici.
Bu sonuçlarla Açe 2012-2017 yılları arasında Açe Partisi adaylarınca yönetilecek. Dünkü seçimler 2005’den bugüne kadar yaşanan otonomi sürecinde önemli bir kilometre taşı ve sürecin sağlıklı bir şekilde işletilmesinde güçlü bir dayanak noktası nisbetinde değerlendirilebilir. Seçimleri yakından izleyen Avrupalı gözlemcilerin kanaati seçimlere barışın hakim olduğuydu. Özellikle Açe Barışı’nı hayata geçirilmesinde önemli rolü olan bireylerin başında gelen Finlandiyalı Juha Christensen, ilk sonuçlara göre ortaya çıkan siyasi fotoğrafın Açe Barışı için umut verici olduğunu ifade etti. 2005 yılındaki barış görüşmelerinin hayata geçirilmesinde perde arkasında oynadığı rolle tanınan ve bugün PACTA’nın (Peace Architecture and Confilct Transformation Alliance) başında yer alan Juha, seçilen yeni valinin farklı yönetim felsefesi ile sürece önemli katkıda bulunacağından emin olduğunu ileri sürdü. Yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir devam eden seçim sürecinde zaman zaman giderek artan atmosfer nedeniyle merkezi hükümetin “özel birlikleri” Açe’ye konuşlandırması çatışma dönemini anımsatan görüntülere yol açması dolayısıyla pek çok çevrenin eleştirisini çekmişti.
Güneydoğu ve Doğu Asya’nın önemli medya organı Channelnewsasia Açe’deki seçimlerini ilk haber olarak geçti. Öte yandan, Türk-Açe ilişkilerine toz kondurmayan kimi çevrelerin Açe realitesine sıra geldiğinde söyleyecek sözlerinin olmaması, üstüne üstlük Açe gerçeğine kayıtsızlıkları, onların tarihsel ilişkileri mitsel boyutuyla öne çıkarmaktan başka bir işlevlerinin olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Bu mitsel ilişkiler üzerinden devşirdikleri “kazanımları” bu çevreleri olsa olsa tarih önünde mahcup etme işlevi görecektir. Niçin bu kesinlikte ifade ediyoruz? Çünkü Açe, tarihinin görece erken dönemlerinden bugüne kendisine yapılan haksızlıkları hiçbir zaman kabul etmemiş ve bunun hesabını sormuştur. Bu tüm dışarlılıklılar ve yerli işbirlikçilerinin tümü için geçerlidir… Bir yıla yakın bir süredir Açe seçimlerinin önemine vurgu yapmayı sürdürürken ve aktörleri tek tek değerlendirirken PA’sız bir Açe siyasetinin Açe’ye yarar değil, zarar getireceğine vurgu yapıyorduk. Seçim sonuçları, argümanlarımızın haklılığının kanıtı olarak da okunabilir elbette. Önümüzdeki süreçte takipte olacağımız unsurların başında, Açe’de şampiyonluk yapan çevrelerin -merkeze eklemlenmiş oldukları halde- Açe’de nasıl bir oyun sergileyecekleri olacak.
Seçim sonucunda ne oldu kısaca bir bakalım… Açe Partisi’ne meydan okuyan İrvandi Yusuf ise, 2006’da aldığı oydan daha az (%29.8) oy alarak en azından şimdilik siyasi yaşamına ara verdiğini düşünebiliriz. Beş yıllık icraatı, birikimi ile güçlü liderlik vasfına sahip olduğu ileri sürülebilecek İrvandi Yusuf, elbetteki bugün maruz kaldığı siyasi mağlubiyete dair iç muhasebeyi yapacaktır. Mizah gücü yüksek kişiliği ile tanınan İrvandi Yusuf, oy kullandıktan sonra yaptığı kısa açıklamada, seçimi %1 farkla kazanacağını dile getiriyordu. Bu cevap İrvandi’nin umutla umutsuzluk arasında duruşunu sembolik olarak ifade ediyordu aslında. Öte yandan, işin ciddi tarafında ise her ne olursa olsun seçim sonucunu kabul edeceğini ve önemli olanın Açe’de barışın devamı olduğunu söylüyordu. Ancak İrvandi kaybetti. Onu kayba götüren sebepler nelerdi? Hiç kuşku yok ki, PA’ya cephe alması ilk sırada geliyor. Birkaç yıl öncesine kadar içinde yer aldığı harekete cephe alması daha çok tartışılacak ve eminiz ki, akademisyenlerce araştırmaya değer bulunacaktır. İrvandi, seçim boyunca beş yıllık icraatlarında ücretsiz sağlık hizmetini hayata geçirmesini, Açe genelindeki 115.000 yetime (evet yanlış okumadınız tamı tamına YÜZONBEŞBİN yetim) fon bağlaması gibi unsurların dışında dayanak bulacağı köklü bir icraatı olmamıştı. Sürekli yakından takip ettiğimiz üzere ekonomik yaşamda köklü değişiklikler getirecek projeleri ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla anlaşmalar imzalaması dikkat çekiyordu. Ancak bir türlü bunların somutlaştığına tanık olunamadı. Helsinki Barış Anlaşması’nın olmazsa olmaz şartlarını hayata geçirmemesi sadece siyasi bir boşluk değil, Açe’de barışın devamlılığı için de sorunlu bir durum yaratmıştı.
Vali yardımcısı Muhammed Nazar kaybeden diğer önemli liderlerden biri. Nazar seçimlerde sadece %7.8 oranında oy aldı. Genç Nazar’ı kayba götüren nedenlerin başında, ulusal siyasetin odağındaki partilerle doğrudan ittifak kurmasında yatığını söyleyebiliriz. Böylece Nazar siyasetin sıcak atmosferine ara verip, 15 yıl önceki sivil aktivistliğe geri dönecektir. Böylece düşünceleri ile Açe siyasi ve toplumsal yaşamına katkı yapacağına kuşku yok. Şah Kuala Üniversitesi Rektörü kıymetli Prof. Dr. Darni Davud Hocam ise seçimde varlık gösterememesiyle beni yanıltmadı. Hoca’nın halkın diline uzak politik söylemi salt “bireysel yanılgıyı” ortaya koymuyordu elbette. Çok daha ötesinde, Açe’deki akademi dünyasının Açe siyasetini okuyamamasının sembolik bir göstergesi olarak ortaya çıkıyordu. Seçim öncesi süreçte çeşitli vesilelerle görüştüğüm akademi dünyasının önemli isimleri Davud Hoca’yı destekleyeceklerini açık/gizli dile getiriyorlardı. Akademi niçin hep böyle yanlış kararlar alıyor sorusunu bir kez daha burada soralım o zaman... Ortaya çıkan sonuçlardaki bir diğer ilginç nokta, biraraya gelmeleri pek de mümkün olmayan akademi ile “ulema” çevrelerinin kayıpta benzer noktada buluşuyor olmalarıdır. Akademi çevreleri kadar, ulema çevresinin de siyaseten nasıl bir duruş benimsediği ve bunun ne gibi problemleri içinde barındırdığı üzerinde düşünmeye devam diyoruz…
Peki bu seçimde Endonzya ne öğrendi? Her zaman söylüyoruz Açe siyaseti Endonezya’nın her zaman önünde olmuştur. 2005’den sonra yapılan seçimlerde bunu açıkça gözlemlemiş ve kaleme dökmüştük. Bu seferki seçimde de ilkler söz konusuydu. Bir tanesi üzerinde duralım kısaca… Geçen hafta, Endonezya geneli için de örnek olmaklığı ile öne çıkan bir olguya tanık olduk. Endonezya’nın önde gelen özel kanalı Metro Tv’de 6 Nisan’da vali adaylarının katılımıyla açık oturum gerçekleştirdi. Açe siyasetinin kalitesinin göstergelerinden biri olan ve tüm Endonezya’ya misal olacak bu gelişmede adaylar çapraz sorularla birbirlerini yokluyorlardı. Bu programda can alıcı sorulardan biri PA adayı Dr. Zeyni’den geldi. Dr. Zeyni, Helsinki Barış Anlaşması’nın önemli maddelerinin yürürlüğüne konulmamasını eleştirerek, bu konudaki sorularını son beş yıldır valilik görevini yürüten İrvandi Yusuf’a yöneltiyordu. Yusuf’un bu soruya nasıl cevap verdiği bir yana, Dr. Zeyni’nin niçin bu hususları gündeme getiriyordu? Nedenlerin başında bu hususların, uluslararası tanınırlığına konu olan bir anlaşmayla organik ilişkisi kadar, elbette ki, Endonezya Cumhuriyeti Devlet Başkanı’nın 2005 yılındaki 15 Sayılı kararı ile sabit olmasına dayanıyor. 15 Ağustos 2005’den bu yana yönetim mekanizmasının en üstünde yer alan İrvandi Yusuf ve yardımcısı Muhammed Nazar’ın Helsinki Barış Anlaşması maddelerinin hayata geçirilmesinde yavaş davranmalarıyla eleştiriliyordu. Evet yukarıda değindiğimiz unsurlar ve benzerleri Endonezya siyaseti için öğretici oluyor ve olacak da. İleride diğer eyaletlerde Açe’dekine benzer siyasi otonom hakların edinimi konusunda talepler çıkarsa hiç süpriz olmayacak…
Açe’yi nasıl bir Açe Partisi yönetimi bekliyor? Bu sorunun cevabını süreçte detaylı bir şekilde kaleme alacağız. Ancak burada ifade etmek gerekirse, Açe Partisi bir “hizip” partisi değil. Açe’deki tüm toplumsal sınıfları ve grupları içine alan bir yapı olduğunu ortaya koyması ile diğer unsurlardan ayrılıyor. İkinci husus, geçen beş yıl zarfında vali ile parlamento arasında yaşanan gerilimlerden uzak bir siyasi atmosferin ortaya çıkacağıdır. Yani yasama ve yürütmenin eşgüdümlü çalışmaları Açe’ye siyasi, sosyal ve ekonomik yapılanmada büyük katkı sağlayacaktır. Bununla ne demek istediğimizi şu örnek üzerinden aktarmak mümkün. 2006-2009 arasında Vali İrvandi Yusuf -ki o dönemde Açe Partisi mensubu olarak politikalara imza atmaya çaba gösteriyordu- ulusal parti temsilcilerinin hakim olduğu Eyalet Parlamentosu akabinde, 2009-2012 yılları arasında Açe Partisi’nin çoğunluğu oluşturduğu parlamento ile çekişmesi Açe’nin yasama ve yürütme arasında gerilimlerden uzak kalmadığını ortaya koyuyordu. Yani, sürtüşmesiz bir süreçte PA’nın, Açe’yi bir baştan bir başa saran dev projelerinin hayata geçirileceğine tanık olacağımızı ifade edebiliriz. Detaylar bilâhare…
Elbette, Açe’de istisnasız herkes barışın istikrarlı bir şekilde devamı ve Açe halkının ekonomik, sosyal haklarının kazanımıyla eşgüdümlü olduğunun farkında. Peki bunu sağlayacak faktörler neler? Barış şartlarının istikrarlı bir süreçte nasıl gerçekleştirileceği konusunda siyasi bir karar mekanizmasının varlığı kaçınılmaz. Dünyanın çatışma yaşanan bölgelerinde barış süreçlerinin varlığı altına imza atılan anlaşmaların hayata geçirilmesiyle kaim olduğunu gösteriyor. Ancak bu sürecin Açe’de ne denli gerçekleştirildiği sorusuna geldiğinde kimi açmazların olmadığını söyleyemeyiz. Öyle ki, gerek İrvandi Yusuf, gerekse diğer adaylar, seçim propagandası sürecinde Helsinki Barış Anlaşması’nı ne kadar gündeme taşıdıkları tartışmalı. Açe’nin barışını “ekonomik göstergelere” indirgemek olsa olsa Açe’nin geçmişten bugüne taşıdığı değerlerin farkında olmamakla izah edilebilir. Ya da bile isteye Açe’yi “uydu” bir yapılanmanın ürünü olmaya itmek anlamına gelir.
Bu bağlamda istisna olarak öne çıkan PA olduğu gözlerden kaçmıyor. Yerel ve uluslararası gözlemciler PA’nın GAM’ın bir devamı olduğunu ve bu nedenle Helsinki Barış Anlaşması üzerinden politika yaptığını ileri sürüyorlar. Bunda yanlış bir durum yok aslında. Aksini düşünmek işin doğasına aykırı. Kaldı ki, bu PA’nın varlık nedeni… GAM siyasi eliti Helsinki’de anlaşmaya imza atarken, kendi bireysel takdirlerini değil, gücünü aldıkları Açe halkı adına orada bulunuyorlardı. O döneme geri dönüp baktığımızda Açe’de siyasi veya sivil oluşumların hiç birinin “Hayır o anlaşmaya imza atmayın” dediği duyulmuş değil. O zaman sorun söz konusu anlaşmanın Açe’deki her kesim tarafından ne kadar algılandığı, Açe’nin bugüne ve yarını için ne anlam ifade ettiği ile ilgili olduğu düşüncesi üzerinde durmak gerekir.
Açe Valilik seçimlerinde ortaya çıkan bir başka husus Endonezya ulusal siyasi oluşumlarının Açe’de varlık gösterememeleri olduğu yönünde. Aslında bu yeni bir olgu değil. 2005 yılından sonra yapılan seçimlerde bunu görmek mümkün. 2006 yılı Valilik seçimleri, 2009 yılı Parlamento seçimleri Açe halkının yerel partilere inisiyatifi verdiğini ortaya koyuyor. Bu anlamda, Açe siyasetinde karar verici konumundaki halkın tercihi merkez değil, çevrenin kendi yönetim hakkını bizatihi kullanması olarak vuku buluyor.
Bu sonuçlar Endonezya Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono tarafından da memnuniyetle karşılandığına kuşku yok. 2014 yılındaki seçimlere yaklaşılmasıyla ulusal siyaset kazanının yavaş yavaş kaynamaya başladığı Cakarta bir süredir İrian Caya’da (Papua) başgösteren gelişmelere parallel olarak- olası bir “Açe sorununun” nüksetmesiyle başı oldukça ağrıyacaktı. Şimdi ise, derin bir nefes aldığı kesin. Öte yandan, Açe Barışı’nda istikrarın yakalanması ve sürecin hızla halkın lehine işlemeye başlamasının, başta Güneydoğu Asya olmak üzere dünyanın diğer bölgelerindeki çatışma alanlarına örneklik edeceğini sürekli vurgulayageliyoruz. Tabii bu çerçevede, bölgelerin kendine has karakteristiklerini gözardı ediyoruz değiliz.
Peki bu sonuçlar tsunamiden sonra Açe’de konuşlanan uluslararası kuruluşları nasıl etkileyecek? Bugüne kadar kendi kurallarını oynadıklarını düşünen çevrelerin kendilerine ve programlarına “çeki-düzen” vemek zorunda kalacaklarına kuşku yok. Açe’yi tarihiyle, İslam hukukunu uygulamasıyla, ekonomisiyle ve sosyal değişmesiyle anlamak, anlamlandırmak ve olanca naifliğiyle pozitif katkı yapmak yerine, kendi çıkarlarına olacak bir malzeme zannedenler büyük yanılgı içerisindeler. Yeni sömürgeciliğin bir türü olarak Açe yoksulluğu ve yoksulları üzerinden pirim yapanları ve hele bunlar arasında yasal kovuşturmalara konu olmaları nedeniyle bu süreci sahip oldukları yasa dışı bağlantılarla ortadan kaldırmaya kalkışmış olanları zor günler beklediği gözlemcilerin ortak kanaati. Bu bağlamda Açe’deki A’dan Z’ye yapılanmada dışarlıklıların arzu ettikleri gibi oynayamayacakları kesin. Açe Barışı’nı izlemeye devam diyoruz…
Tidak ada komentar:
Posting Komentar