Mehmet Özay 3 Ekim 2014
Malezya’da ana akım siyasi yapıyı temsil eden ‘Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’na (UMNO) muhalefet yapmak cesaret işi ve aynı zamanda büyük bir ciddiyet gerektiriyor. Bu eleştiriyi yapan güçlerin bugün değilse bile, yakın bir gelecekte UMNO kulvarından yapılacak ciddi tepkilere hazır olması ve bunu göğüsleyebilmesi de gerekir. UMNO, bir siyasi yapı olarak, kendisini ülkenin kurucu gücü olarak görüp -ki bu husus, tamamlanması gereken unsurlarla birlikte, siyasi tarih açısından doğru gözüküyor- bu kurucu gücü ilelebed kullanma arzusu kimden gelirse gelsin neredeyse yapılan tüm eleştirileri olumsuzlayan bir yaklaşım sergilemelerine neden oluyor. Malezya’daki tabiriyle ortada ‘siyasi kibir’den söz etmek mümkün.
Geçenlerde ülkenin tarihsel olarak ‘önemli’ sultanlıklarından biri olan Perak Sultanlığı’nın başındaki kişiden böylesi bir eleştiri yükseldi. Sultan olma gibi ‘manevi’ boyutu ağır bastığı düşünülen, bununla birlikte ülke siyasi yaşamına müdahaleleri söz konusu olmayan bir yapıya mensup olan Perak Sultanı Nazrin Şah, diğer sultanlardan bu noktada ayrılıyor. Babası gibi meslekten hukukçu olan Nazrin Şah, birkaç ay önce babasının vefatıyla ‘tahtta’ çıktı. ‘Prens’ olduğu dönemde de sivil toplum yaşamında aktif olarak yer alıyor ve alanıyla ilgili çalışmalara imza atıyordu. Geçen süre zarfında ‘Acaba Nazrin Şah gene bu özelliğini sürdürecek mi?’ diye kendime sorup duruyordum. Bu sorunun cevabı gelmekte gecikmedi. Ancak Nazrin Şah’ın bu seferki çıkışı, ana akım medyanın ilk sayfasında yer almasa da, hükümet politikalarını doğrudan hedef almasıyla dikkat çekmesiyle oldukça şaşırtıcıydı. Bu çerçevede, henüz somut olarak bir tepki gelmemekle birlikte, hükümet çevrelerince pek de hoş karşılanmadığını açıkça söylemek mümkün.
Nazrin Şah, ‘Malezya Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu’nun 47. Kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, ülkedeki zengin ve fakir kesimler arasında giderek artan uçuruma odaklandı. Bu iki sosyo-ekonomik kesim arasındaki ayrımın giderek artmakta olduğuna dikkat çekerken, ifadeleri arasında ‘Hükümet bu gerçeği inkâr etmemeli’ cümlesi bir tür tehdit içeriği ile ‘muhatabına’ gönderiliyordu. Üstüne üstlük, ‘ülke ayağa kalkmalı ve ne olup bittiğini anlamalı’ cümlesi ise, Malezya şartlarında hiç de alışıldık olmayan, siyasi muhalefetten dahi bu açıklık ve netlikte gelmediği dikkate alındığında son derece anlamlı bir mesajdı.
Gerçeği söylemek gerekirse, Başbakan Necib Bin Razak’ın -ki aynı zamanda Maliye Bakanı-, gelişmiş ülke seviyesine ulaşma noktasında sergilediği azimle birlikte, kapitalist ekonomik yapılaşmanın ve bunun sosyo-ekonomik sorunlarından bi-haber olduğunu söylemek mümkün değil. Öyle ki, Başbakan kısa bir süre önce sadece Malezya’da değil, bölgede yani ASEAN bağlamında hedefin zengin/yoksul ayrımında açılan aranın nasıl kapatılacağı konusunda kafa yorulması konusundaki demecini hatırlamak mümkün. Tabii ülke eko-politikaları denilince sadece Başbakanı tek başına düşünmemek lazım. Arkasında koskoca bir ‘UMNO’ yapısı ve bunun içindeki değişik güç odaklarını ve ülke için biçilen ‘büyük projeleri’ hesaba katmalı.
Sultan Nazrin’in açıklamalarına dönelim...
Konuşma yaptığı kurumun ‘Yolsuzlukla Mücadele’ olduğuna göre Nazrin Şah, bu konuda fakir/yoksul dikotomisinden öte, bu toplumsal gerçeğin bir sonraki safhası olarak değerlendirilebilecek bir başka toplumsal soruna dönüştüğünü ileri sürüyordu. O da, yoksullukla malul kesimlerin -en azından bu kesim içerisinde belli bir kitlenin- yolsuzluğa karıştıkları gerçeğiydi. Nazrin Şah’ın bu konuşması, birkaç haftadır ülke gündeminde önemli sıralarda yer alan çeşitli Gümrükler’deki üst düzey yöneticiler dahil önemli bir kadronun yolsuzluk haberlerinin hemen ardından geldi. Öyle ki, Nazrin Şah’ın sultanı olduğu Perak Eyaleti’ni Gümrük İşleri Müdürü’nün yolsuzlukta başı çekenlerden olmasının da Nazrin Şah’ın eleştirilerinin dozunda bir rolü olsa gerek. Tabii, Sultanı olduğu eyalette memurların görevlerini belirleyen, maaşlarını veren Sultan değil. Dolayısıyla Nazrin Şah’ın hedefinde bu işlerden sorumlu Federal Hükümet bulunuyor.
Yolsuzluk nedeniyle Gümrükçüleri hedef alan baskınların yanı sıra, 2009 yılından bu yana, ekonomiyi dönüştürme programları ile ülke vatandaşlarına umut dağıtan başta Başbakan Necib Bin Razak olmak üzere Hükümet’in de olduğuna kuşku yok. Nazrin Şah, Hükümet yetkililerince ortalama bir aile gelirinin 5900 Ringgit’i, yani yaklaşık 2000 Doları geçtiği yönündeki açıklamasını örnek gösteriyordu. Sultan, hükümetin ‘pembe tablolar çizen’ açıklamasını, gene ‘Yeni Ekonomik Model’ adı verilen yapıyla ilgili son verileri ele alan rapora dayandırarak olumsuzluyordu. Böylece son derece rasyonel bir çıkışa imza attığını sembolik olarak da ortaya koyuyordu. ‘Yeni Ekonomik Model’le ilgili raporda, ülkedeki toplam hane sayısının %80’inin aylık gelirinin 5000 Ringgit, yani 1600 Dolara tekabül ediyor. Ve bu oranın %40’ının geliri ise 2000 Ringgit, yani 600 Dolar civarında.
Bu ücret dağılımını dikkate alan Sultan, halkın önemli bir bölümünün ikinci bir iş peşinde koştuğuna ve bunun üretimde verimliliği düşürdüğüne vurgu yaptı. Bu kitlenin oranının ne olduğuna dair bir fikir ortada olmamakla birlikte yolsuzluğa bulaşanların da olduğu bir vakıa. Sultan’ın vurgu yaptığı ise, kamu ve özel sektörde üst düzey yetkililerin de ulaşmayı hedefledikleri yaşam tarzını yakalama arzusuyla yolsuzluklara bulaştıklarına dairdi. Bu söylemin hedefinde, memurların maaşlarını düzenleyen Federal Hükümet bulunduğunu söylemeye gerek yok.
Aslında bunun ardında, Malezya’da ‘seremonilerin’ yoğun olduğu bir toplumda bu türden faaliyetlere giden harcamaların sadece devlet, saray, soylular ve zenginlerle sınırlı olmadığı dikkate alındığında, halk arasında en azından sosyo-ekonomik yapı itibarıyla içinde yer almadığı ve almasının mümkün olamayacağı bir hayat standardı özlemine konuşlananların sayısı yolsuzluk olgusunun ciddi bir yer aldığını ortaya koyuyor.
Bu mevcut durumun 2020 kalkınmış ülke hedefine ulaşmayı zorlayacağını üstü kapalı olarak ifade eden Sultan, aynı zamanda, öyle ki, ‘Sultan’ olmanın da verdiği bir cesaretle “İslam’ın aşırılıklardan kaçınılması” konusundaki öğüdüne atıfta bulunuyor. Dr. Mahathir Muhammed’in başbakanlığı dönemine denk gelen ‘Neo-Liberal’ politika uygulama furyasının Malezya’da yankı bulmasından bu yana gelişme gösteren ekonomik ilişkilerin Malezya toplumunu getirdiği bir nokta bu aslında. Bununla birlikte, seküler dünyanın ekonomik dehşet içeren sistemi kapitalizme eklemlenmiş bir toplumunda ortaya çıkan pek çok sorun arasında sadece biri olan ‘varsıl/yoksul’ ayrımını ‘İslami prensiplerle’ çözme açılımı da aslında birbiriyle uyuşmayan iki dokuyu eklemleme çabası değil mi acaba?
Bir de, ‘Ortada sosyal bir hastalık var. Toplum doktorları ve cerrahları bu hastalığın üstesinden gelmeli’ diyen Sultan herhalde kapitalizmin hakim olduğu Batı toplumlarında da benzer sorunların olduğunu ve bunların pek de öyle Batılı ‘toplum doktorlarınca’ çözülmüşlüğüne dair elde bir veri de olmadığını bilmiyor değildir. O zaman Malezya toplumundaki bahsi geçen sorun nasıl çözülecek?
Tidak ada komentar:
Posting Komentar