Minggu, 08 Mei 2016

Jokowi’nin Avrupa Ziyareti / Jokowi’s Visit to Europe

Mehmet Özay                                                                                                                     8 May 2016
Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo başkanlığının ikinci yılında rotasını Avrupa’ya çevirdi. Jokowi’nin 17-23 Nisan günlerinde Almanya, İngiltere, Belçika ve Hollanda’ya gerçekleştirdiği ziyaretleri çeşitli açılardan ele alınmayı hak ediyor. Ziyaretlerin öncelikle AB’nin önde gelen bu ülkelerinin davetiyle gerçekleşti. Ziyaretin arka plânında ise, Endonezya ile Avrupa Birliği arasında varılan Stratejik İşbirliği Anlaması’nı pratiğe dökmek amacı bulunuyor. AB’nin Endonezya gibi geniş bir coğrafyaya ve halen oldukça önemli yer ve deniz altı değerlerine sahip olması Birliğin bu Adalar ülkesine ilgisini ortaya koyuyor. İşin bir diğer yanında, Çin’in kendini gösterdiği bir  bölgede, ASEAN içerisinde de potansiyel liderliğe sahip oluşu da yabana atılır bir neden olmasa gerek.
AB ve Endonezya arasındaki Stratejik İşbirliği Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle Endonezya AB piyasalarına doğrudan ulaşabilecek. Ancak hangi nitelikli ürünle ve hangi ulaştırma yolları ve araçlarıyla Avrupa piyasasında yer alacağı ise henüz belirsizliğini koruyor. Öte yandan, ziyaretin belki de en can alıcı yönü ilgili ülke iş çevrelerinin Endonezya topraklarında yatırımlara davet etmekti. Taraflar arası görüşmelerde ticaret, yatırım, denizcilik ve su idaresi gibi konular öne çıktı. Ticaret ve yatırım gibi geniş çerçeveli alana karşılık denizcilik ve su idaresi gibi spesifik konular öne çıkması önemliydi. Bu noktada, Jokowi tıpkı birinci yılında Japonya, Singapur, Güney Kore’dekine benzer söylemle ülkesinin ne kadar zengin kaynaklara sahip olduğunu gündeme taşıdı. Böylece Avrupalı liderler ve ilgili yatırım ve ticaret şirketleri yetkilileri de bildikleri bir gerçeği bir kez daha hatırlamış oldular.
Bu noktada, AB ile Endonezya arasındaki ticaret hacmine kısaca bakalım. Geçen yıl Endonezya ve AB arasındaki ticaret hacmi 26.14 milyar Dolar civarında gerçekleşti. Bu ticaret hacmi, AB’yi Endonezya ile ticaret yapan ülkeler/gruplar arasında dördüncü sıraya yerleştiriyor. 2010-2015 yılları arasında AB ülkelerinden Endonezya’ya yaklaşık 11 milyar dolarlık yatırım yapılırken bunun üçte ikilik bölümü Jokowi’nin ziyaret ettiği dört ülke tarafından gerçekleştirildi. Bu da zaten, niçin Jokowi’nin özellikle bu dört ülkeyi ziyaret etmek istediğinin maddi nedenini oluşturuyor. 
Jokowi, Londra’da yaptığı konuşmada ülkenin ekonomik değerlerinin geleneksel tarım ve orman ürünleri ağırlıklı ihraç ürünlerine dayandığını belirterek, adalar ülkesi Endonezya’nın bugüne kadar deniz varlıklarının değerlendirilemediğine dikkat çekiyordu. Jokowi’nin bu vurgusu temelde bir çelişkiye de işaret etmesiyle önem taşıyor. Birincisi, Endonezya topraklarını oluşturan coğrafya, sadece Endonezya adı verilen modern ulus devlet döneminde değil, Avrupalıların varlığı dikkate alındığında 16. yüzyıl başlarından itibaren tarımsal ürünlerin ihracıyla daha doğrusu sömürüsüyle biliniyor. Uzun sömürgecilik döneminde yatırımları kendi talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda yapan sömürgeci Hollanda’nın ardından modern dönemde ülke siyasetini elinde tutan güçlerin bu tarım ve orman ürünlerinden artı pay çıkartacak yatırımları yapmamaları sorgulanmayı hak ediyor. Kalkınmanın babası olarak adlandırılan Suharto dönemin de, dahi yatırımların çok sınırlı siyasi ve ekonomik elit için gerçekleştirildiği hesaba katıldığında Endonezya’nın bir devlet olarak bugüne kadar kaybeden ülkeler listesinde yer aldığını söyleyebiliriz.
Bugün ise, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in dile getirmesiyle Endonezya siyasetinde ve bürokrasisinde kısmen karşılık bulduğu gözlenen ‘denizcilik işleri’ de, aslında temel bir yapılanmadan yoksun. Jokowi’nin Hollanda ziyaretinde bu eski sömürgesini denizcilik işlerindeki yatırımları üstlenmeye çağırması da çelişkinin ne kadar büyük olduğunu ortaya koyuyor. Aslında Jokowi hükümetinin denizcilik alt yapılarını geliştirme politikası oldukça yerinde. Yanlış olan, bugüne kadar ülkenin değişik bölgelerinde örneğin, tsunami sonrasında üç tarafı denizlerle çevrili olan Açe’de inşasına başlanan limanların, balıkçı barınaklarının, vb. Weh ve Batam Adaları serbest bölgelerinin alt yapı süreçlerinin ne şekilde akamete uğratıldığı ve bunun üzerine gidilemediğidir.
Açe’nin içinde yer aldığı Kuzey Sumatra, Endonezya’nın Güney Çin Denizi’ni Malaka Boğazı üzerinden Hint Okyanusu’na bağlayan ve bu anlamda oldukça stratejik bir coğrafya olduğuna kuşku yok. Pek yüksek sesle dile getirilmese de Malaka Boğazı’nın yoğun trafiğine alternative olarak Sumatra Adası’nın Batı sahilleri boyunca uzanan ‘atıl’ deniz rotası da alternative yatırım bölgesi olarak dikkat çekiyor. Tüm bunlar dikkate alındığında, yıkıcı bir doğal afetin ardından yeniden yapılandırma gibi önemli bir süreçte arzu edilen gelişmenin sağlanamadığı bir bölgeden başlayarak ‘denizcilik kaynakları bakımından’ ülkenin sürekli kaybeden noktasında olduğu görülüyor.
Yaşanan bu kayıpları artıda çevirmek için Jokowi’nin gündeminde Hollanda’yı denizcilik işlerinde yatırıma davet vardır. Birkaç yıldır gündemde olan Deniz İpek Yolu projesi çerçevesinde ülkenin denizcilik gücünü harekete geçirme politikaları bağlamında yatırım talebi Hollanda tarafından memnuniyetle karşılandı. Bundan başkası da beklenemez di zaten. Şunun şurasında 1945’e kadar yaklaşık Hollanda’nın üç yüz elli yıllık sömürgesi olmuş Cava Adası siyasi elitinin bugün aynı Hollanda’yı ülkenin en önemli varlığı denizcilik sektörünü emanet etme girişiminde şaşılacak bir yan bulunmuyor.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus, Jokowi’nin Avrupa ziyaretinin gerçekleştiği günlerden sadece birkaç gün önce İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın genel toplantısı olmasına rağmen, Jokowi’nin yolunun İstanbul’a düşmemesi dikkat çekiciydi. İstanbul’daki toplantı sadece İİT dönem başkanlığının Türkiye geçmesi vesilesiyle yapılan bir toplantı olma hüviyeti taşımadığı yapılan görüşmeler ve daha çok da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği görüşler çerçevesinde ortaya konmuş oldu. Endonezya gibi, yeri geldiğinde -ki Jokowi’nin Avrupa ziyaretinde gene dillendirildi- en çok Müslüman nüfusu barındırmasıyla öne çıkan ve bundan şu veya bu şekilde bir tür siyasi kazanım elde etme sürecini yaşayan bir ülke devlet başkanının İstanbul’da olmaması düşündürücüydü. Kaldı ki, bundan sadece bir ay önce Küdus özel gündemiyle İİT’yi Cakarta’ya toplayan Jokowi’nin İİT Genel Kurulu’na katılmaması hem Cakarta zirvesini hem de genel anlamda İslam coğrafyasında olan bitene karşı Endonezya hükümetinin duruşunda bir yanlışlık olduğunu ortaya koyuyor. 
Jokowi’nin Avrupa ziyareti kapsamında gerçekleştirdiği yatırım ve ticaret anlaşmalarının da Kudüs gündemiyle Cakarta’da gerçekleştirilen toplantıda alınan kararların başında gelen, ‘İsrail mallarının protesto edilmesi’ çağrısıyla çelişen yönlerinin olmadığı söylenemez. İsrail ve bu devlete eklemlenmiş uluslararası şirketlerin öyle sıradan ürünler değil, gündelik yaşamın her boyutuna ulaşan üretim süreçleriyle İslam coğrafyasının en ücra köşelerine kadar nüfuz ettiği de herhalde malumdur. Bu gerçekliğe ragmen, İİT gibi önemli bir organizasyon olduğu söylenen bütünün Kudüs gibi bir gündem toplantısında alınan kararı ‘metaların protestosuna’ indirgeyen veya bunu öne çıkartan bir sonuç bildirgesi, olsa olsa konunun İİT tarafından da sulandırılma vechesini ortaya koymaktadır. Bunu da Cakarta’da Endonezya siyasi eliti vasıtasıyla yaptığı da ortaya konmuş oldu. Kaldı ki, Cakarta Deklarasyonu adı verilen bildirgenin İİT’nin 57 ülkesi bir yana Endonezya veya yanı başındaki Malezya’da dahi yankı bulduğunu söylemek güç.
Jokowi’nin ülke gündemini öncelleyerek Avrupa’ya yaptığı ziyaret yatırımların kapısını aralayabilir. Ancak bu yatırımların ne denli stratejik önemde olduğu ve ne kadarının Endonezya’nın egemenliği çerçevesinde yapılaştırılacağı da bir o kadar önemli. Bölgesinde bir güç olma potansiyeline sahip bir Endonezya’nın, önce ülke içindeki potansiyelleri değerlendirme ardından da kendine yakın ülkelerle işbirliğine öncelik vermesi gerekiyor.


Tidak ada komentar:

Posting Komentar