Mehmet Özay 3 Kasım 2015
Güney Çin Denizi hiç olmadığı kadar küresel müdahaleye konu oluyor. Düne kadar Çin’in söz konusu denizdeki kayalıklar ve çevresiyle ilgili teritoryal hak iddiaları gündemde yer işgal ediyordu. Çin hükümeti bir sonraki aşamada bu iddiasını pekiştirme ve herkese kanıtlamak istercesine kayalıklar üzerine suni adalar inşa etmeye girişti ki, bu bölge günümüzde yedi küçük adadan oluşan Spartly Adaları olarak tanınıyor.
Bugün ise, söz konusu kayalıklar birkaç yıl içerisinde suni adalara dönüştürülerek, bir anlamda Çin’in teritoryal hak iddialarının somutlaşmış hali oldu. Çin yönetimi, kayalıkları adalara dönüştürmedeki alt yapı kabiliyeti ve teknolojik gelişmişliğinin bir göstergesi olarak neler yapabileceğini ortaya koyarken, akabinde donanmasına bağlı gemilerini Endonezya Takımadaları’na kadar ulaşacak şekilde seferlere çıkarmasıyla bir başka ilke imza atıyordu. Bu girişimlerin bir başka ayağını ise, hatırlanacağı üzere Vietnam sınırlarına kadar inerek açık denizde faaliyet gösteren dev bir platformla giriştiği deniz altı sondaj çalışması olmuştu. Bu teşebbüs, Çin’in hedefinde sadece teritoryal hakimiyet değil, bu hakimiyetin ana nedenlerinden birini oluşturan unsurların başında gelen denizaltı petrol rezervlerine ulaşmak olduğunu ortaya koymuştu.
Çin’in son birkaç yıl içerisinde pratiğe döktüğü bu gişimler, sadece aynı bölgede benzer iddialara sahip ülkeler Brunei, Vietnam, Filipinler ve Malezya’yı değil, Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi Doğu Asya ülkelerinin de tepkisini çekecek bir yönelim gösterdi. Bu anlamda, bölge ülkelerinin ABD’yi askeri bir ittifak olarak yeniden bölgeye daveti ve buna ABD’nin küresel bir politika değişikliğiyle örtüşecek şekilde verdiği karşılık, bugün bu iki gücü yani, ABD ve Çin’i karşı karşıya getirmiş durumda.
27 Ekim’de ABD Deniz Kuvvetleri’ne bağlı ‘Lassen’ adlı gemi Çin’in söz konusu Spartly Adaları’nın 12 mil çevresindeki teritoryal hak iddialarına meydan okurcasına devriye gezmeye başlaması yeni bir başka anlam taşıyor. ABD’nin Pasifik Donanması’nın bu girişimi bölgede tesadüfi bir girişim olarak yorumlanamaz elbette. Aksine, donanmadan yapılan açıklamada, bu gemiye diğer bazı gemilerin yanı sıra, donanmanın hava kuvvetleri kanadından P-8A ve P-3 türü gözlem uçaklarının eşlik edeceği açıklanması, ABD’nin girişiminin plânlı gelişeceğinin habercisiydi. Lassen’in devriyesine karşılık, Çin bölgeye gönderdiği kendi savaş gemileriye tepkisini ortaya koydu. Bir anda bölgede iki küresel gücün askeri varlığının karşı karşıya gelmesi tahmin edileceği arzu edilir olmamakla birlikte kaçınılmazlığıyla dikkat çekiyor.
ABD’nin bu girişiminin niçin bugünlerde ortaya çıktığını sormakta fayda var. Akla ilk gelen neden, 5 Ekim’de imzalanan Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA) oluyor. İmzalar atılmasına rağmen, pratiğe dökülmesi için daha zamana ihtiyaç var. Bu süre zarfında ABD’nin dünyanın en önemli ticaret bloğu haline gelen TPPA’nın işleyişine engel teşkil etmeyecek şekilde Doğu ve Güney Çin Denizleri ile Malaka Boğazı gibi bölgenin önemli su yollarının güvenliğini Çin’in inisiyatifine bırakmayacağını göstermiş oldu.
Tabii, savaş gemilerinin karşılaşması, sadece gelişmeleri izleyen gözlemciler tarafından olası bir askeri çatışma riski olarak yorumlanmakla kalmadı. Üstüne üstlük, bu durum, 29 Ekim’de yapılan tele konferans sırasında Çin deniz kuvvetleri komutanınca bir ciddi olasılık olarak gündeme gelebileceği dile getirildi. Çin komutanı, gelişmeyi ‘provakatif’ olarak değerlendirerek, ABD’nin gemileri çekmemesi halinde yaşanacak küçük bir çatışmanın savaşa sebebiyet vereceğini son derece açık bir dille karşı tarafa iletmesi, ortada hafife alınamayacak bir duruma işaret ediyor.
ABD yetkilileri, bölgede devriye görevine devam edeceklerini ve önümüzdeki günlerde başka gemi ve hava kuvvetlerinin de katılacağını açıkladı. Açık denizde bu gelişmeler yaşanırken, her iki ülke başkentlerinde farklı politikaların hayata geçirilmesi konusunda inisiyatifin devam ettirildiğine dair işaretler veriliyordu. Bu anlamda, ABD ve Çin donanmasına bağlı gemilerin daha önceden planlanan liman ziyaretleri ile ABD Donanması yetkililerinin Çin ziyaretleri takviminde bir değişiklik olmadığı açıklandı.. Her iki donanma komutanının görüşmede Denizlerde Ani Karşılaşmalarda izlenecek bir protokol konusunda anlaşmaya vardıkları belirtiliyor. Bu protokol ile olası bir çatışmanın önüne geçilmesi hedefleniyor. Ancak bu protokolün şartları henüz açıklanmadığına göre, Çin’in öylesi bir protokolü imzalamaya evet demesi ile, bugüne kadar ısrarlı güttüğü teritoryal hak iddialarından ferâgat edip etmeyeceği merak konusu.
Çin-ABD arasında artan bu etkileşim kuşkusuz ki, soruna taraf olan ülkelerce de yakından izleniyor. Örneğin Filipinler Devlet Başkanı Benigno Aquino, ABD’nin bu girişiminden memnuniyetini açıklamaktan çekinmedi. Aquino’yu memnun eden bir diğer gelişme ise, Hollanda’daki BM Uluslararası Mahkemesi’nin, Filipinler’in 2013 yılında Güney Çin Denizi’nde yaşanan teritoryal hak arayışları çerçevesinde yaptığı başvurunun görüşülmesine karar vermesiydi. Filipinler hükümetinin bu mahkemeye başvurması, BM Uluslararası Deniz Yasası Sözleşmesi’ne Çin’in de taraf olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu sözleşmenin referans alınması yönündeki talebi oldukça rasyonel bir gerekçe oluşturuyor. Hiç kuşku yok ki, Mahkeme’nin geçen haftaki toplantısında söz konusu başvurunun görüşülmesi kararı alması önemli bir gelişme olarak yorumlanıyor. Çin hükümeti ise, mahkemeyi ve kararını tanımayacağını daha önce açıklamış olsa da, bir yandan ABD’nin bölgeye aktif müdahalesi, öte yandan BM Mahkemesi’nin kararı Çin’i uluslararası arenada zor durumda bırakabilir.
Örneğin, Çin hükümeti bu kararla, ilk kez uluslararası bir mahkeme kararına konu olması bile başlı başlına bir konu olarak ele alınmayı hak ediyor. Dikkat çekilen hususların başında ise, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan Çin’in, BM’nin bir başka sözleşmesini tanımamasının Çin Hükümetini uluslararası arenada zor durumda bırakacağı konusu geliyor. Geçen ay başında imzalanan TPPA, akabinde ABD’nin savaş gemileriyle bölgede boy göstermesi, Filipinlerin başvurusuyla BM uluslararası mahkemesinin Çin’in teritoryal hak iddilarının görüşülmesini kabul etmesi Çin’in önümüzdeki süreçte yeni politikalarıyla gündeme geleceğini gösteriyor.
Tidak ada komentar:
Posting Komentar