Tampilkan postingan dengan label SUMATRA. Tampilkan semua postingan
Tampilkan postingan dengan label SUMATRA. Tampilkan semua postingan

Senin, 30 September 2013

Padang Depremi’nin 4. Yıldönümü / 4th Year After The Padang Earthquake

30 Eylül 2013
Bugün 30 Eylül... Padang Depremi’nin 4. Yıldönümü... 30 Eylül 2009’daki depremin üzerinden dört yıl geçti. Endonezya merkezi hükümetinin uluslararası yardım çığlıklarına cevap veren STK’lar birer birer Batı Sumatra Eyaleti Başkenti Padang’a akmaya başladı. Kimi anında hareket etti, kimi gecikerek geldi... Kimisi de ‘onlar gidiyor bari bende gideyim’ hesabıyla meseleye yaklaştı... Sahadan sağlıklı bilgiler almak yerine bu tip durumlarda görüşlerine pek de iltifat edilmeyecek merkez birimlerin verilerine odaklandılar...

Depremin ilk günü Padang’a ulaşan Türk olarak ilk gözlemlerimizi sadece Padang’da değil, önemli kayıpların olduğu söylenen Parimana’a da giderek yaptık... Acaba büyük bir kayıptan söz etmek mümkün müydü Padang’da? Birleşmiş Milletler’in yardım birimleri birbiri ardına ‘ölü sayılarını’ verirken, şehirde yaşam devam ediyordu. Elbette yıkılan binalar, yıkıntılar arasına sıkışmış bedenler vardı. Ancak durum ulusal ve uluslararası medyanın işlediği ve resmettiği gibi değildi... Bu depremin altında kalkamayacak bir ülkeyse Endonezya o zaman G-20’de ne işi var diye sormak gerekmez mi? İnsan kaynakları konusunda yeterli donanıma sahip değilse, onca bakanlık, müdürlük, eyalet birimleri, üniversiteler, cemaatleri ne iş yapar diye sormaz mı insan? Zaten öyle de oldu... Avrupa’dan gelen kimi yardım ekipleri ki aralarında özel eğitimli köpekleriyle gelenler bile vardı- Valilik binasında oluşturulan Kriz Yönetim Merkezi’nin önünde ‘esnemiyorlar mıydı?’

Peki Padang depremi İslam Konferansı Teşkilatı (OIC) için ne anlam ifade ediyor? Söz konusu teşkilatın Banda Açe’deki sözde yetim çalışmaları yapan bürosunda yetkililer ne iş yapıyordu o dönem? Sözde müdürü Türkiye’de geçirmekte olduğu tatilden anında döndü mü dersiniz? Ya da Güney Afrikalı yedeği, elindeki imkanlara rağmen, hemen depremin birinci günü Padang’a ulaşabilmiş miydi? Bu cevaplara biz hayır diyoruz kanıtlara, tanıklara bakarak... Ya Cidde’den verilen deprem mesajlarına ne demeli o zaman? ‘Hemen elemanlarımızı gözlem heyetimizi gönderiyoruz’ diyen Cidde bürokrasisi, zaten orada bir çalışanı olduğundan habersizdi... Ne işler dönüyordu Padang’da? Teşkilat’a üye ülkeleri ayağa kaldırma bağlamına girecek ‘yardım söyleminin’ ne kadarı gerçekleştirildi? Öte yandan, İstanbul’da “Asya Masaları”na konuşlanmış zevat, sahadan birinci elden duydukları ve aldıkları bilgilere inanmak yerine, uluslararası ajansların sunumlarına alâka gösteriyorlardı. “Gelmeyin yapabileceğiniz neredeyse hiçbir şey yok” argümanına ‘ısrarla’ karşı çıkıyorlardı...

Çünkü artık ‘kan isteyen’ medya yoktu ortada sadece, adına şu bu denilen STK’lar da vardı... Velhasıl geleniyle gelmeyeniyle deprem gerçekliğine odaklanmak yerine, Benedict Anderson’dan ilhamla söylersek ‘kurgulanmış’ gerçeklikleri üzerinden iş yürütmeyi yeğliyorlardı... Bu işlerde maharet yaptıkları zannedilen zevat ise zamanla o kurumdan bu kuruma atlayarak dünyalıklarını kazanıyorlardı...

Nihayetinde bir eleman göndermekle yerinde ‘uzmanlarınız’ bir de gözlem yapsın talebine atlıyorlardı... Uzman gelip bizzat gözlem yapıp akabinde “Asya Masaları”nda kurulmuş olan zevata yukarıdaki aynı cevabı yolladığında kendilerini binlerce dolarlık masraf yapmaktan kurtaranlara dönüp bir ‘teşekkür’ bir etme nezaketi, duyarlılığı sergilemekten acizdiler... Bunların yüzleri de kızarmıyor artık... Edebin ne büyük nimet olduğunu bu gibi zamanlarda idrak ediyor insan... Tıpkı Padanglılara ‘veriyoruz’ dedikleri yüzer bin dolarlık yardımları gerçekleştirmedikleri gibi... Nasıl olsa kimse yutmaz... Alırsın açık olan marketten bisküit, su ve de bölgenin olmazsa olmazı pirinci dağıtırsın biter gider... Eyvallah!


Bugün Padang Depremi’nin dördüncü yıldönümü.... Padang Depremi gerçeklerini her yıl hatırlatmaya devam edeceğiz... 

Minggu, 30 September 2012

Padang Depremi’nin Üçüncü Yılı


30 Eylül 2012

Padang Depremi’nden bu yana üç yıl geçti. 30 Eylül 2009 tarihinde Endonezya’nın Batı Sumatra Adası’nın tarihi şehri Padang ve çevre illeri vuran deprem, cazibe merkezi olması itibarıyla o günlerde epey ses getirmişti. Uluslararası çevreler, yardım kuruluşları rotalarını Padang istikametine çevirirken, azımsanmayacak bir çevre yeni bir “Açe vakıası” oluşmasını bekliyordu. Bu beklentinin, artık günümüzde çok iyi anlaşıldığı üzere adı ne olursa olsun, bu tür doğal afetleri çıkar ilişkisine dönüştürme maharetini sergileyen gerek ülke için gerek dışı oluşumların varlığının gün yüzüne çıkmış olmasıdır. Bu türden doğal afetlerin artık bilançosunun önceden tespiti gibi bir takım önseziler oluştuğu gibi, akabinde bu afetlerin getireceği “kazanımları” da belirleme konusunda cambazlıklarda gelişme katedildiğini görmek zor değil.

Yeniden Padang Depremi’ni gündeme taşımanın ne anlamı var diye soranlar çıkabilir. Ancak Padang Depremi ile ortaya çıkan durumun salt “insani yardım” boyutunda kalmadığı, aksine küresel çıkar ilişkilerinden bağımsız okunamayacak bir ilişkiler ağına evrildiğinden hareket edersek, ki bundan bağımsız bir okuma kesinlikle eksik kalacaktır, bu değininin anlamı ortaya çıkar. Ayrıca, günümüzde hâlâ bu türden doğal afet, etnik savaş vb. unsurlar nedeniyle adına sivil toplum denilen oluşumların “tayakkuz” halinde oluşları da dünden ders alınmayı gerekli kılıyor.

Örneğin, dün Padang Depremi’ni allayıp pullayıp merkezlerine sunan çıkar ilişkileri geniş bireylerin ve kurumların bugün Arakan/Rohingya Müslümanlarını ‘kurtarma’ çabası içerisinde benzer yaklaşımlarla gündeme oturma arzusu taşıdıklarının ilk sinyalleri gelmeye başladığına tanık olmak dün ne olduğunu sorgulamayı kaçınılmaz kılıyor. Dün Padang’da depremin yol açtığı etkileri “sanal yollarla” abartma becerisi gösteren kişi ve kurumların, ya aynıları veya benzerleri, bugün aynı yollarla Arakan Müslümanlarının maruz kaldığı zulümle ilgili materyalleri seçme ve eleme noktasındaki sığlıklarına tanık olunuyor. Dün Padang’da depremin akabinde küresel medyaya yansıyan ölü sayısı ve yıkımın boyutlarını gerçeklere ulaşmadan kabul eden çevreler hemen Padang yardımı için kolları sıvarken, bugün Arakan’da neyin, nasıl ve ne için olduğunu bilmeden aynı yardım kanallarını açmaktan geri durmuyorlar.

Örneğin, bugünlerde Kurban Bayramı vesilesiyle kurbanlık fiyatlarını ilân edenler, niçin Padang’ı zikretmiyorlar. Niçin Padang çabuk unutuldu? Şimdi yol güzergâhları Arakan’a doğru akıyor... Arakan vesilesiyle bir de Bendalgeş sınırında olup bitene bakalım. Kimi kurumların Arakan için topladıkları veya toplayacaklarını söyledikleri yardımlar Arakanlı mültecilere mi, Bengaldeşlilere mi gidecek? Bu soruların sorulmasının elbette kayda değer sebepleri var. 

Sabtu, 17 Maret 2012

Padang Tarihine Kısa Bir Yolculuk


Mehmet Özay                                                                                                            04.10.2011
Günümüzde Sumatra Adası’nın Batı Eyaleti’ni oluşturan ve Padang’ın Eyalet başkenti olduğu coğrafya tarihte Minangkabau adıyla anılan Sultanlığa ev sahipliği yaptı. Endonezya Cumhuriyeti’nin zengin etnik kültürel yapısı içerisinde özel bir yere sahip olan Minang halkı, kimliğinin önemli bir bölümünü oluşturan bu geçmişin izlerini bugüne kadar yaşattığı gibi, tarih boyunca yaşadığı çeşitli göçlerle Malay dünyasının değişik bölgelerine de taşımasını bilmiştir. Bu özellik nedeniyle, Malay dili uzmanlarınca klasik Malaycanın kaynağı olarak Minangkabau bölgesinde konuşulan dil unsuru gösterilir.
Hemen Minangkabau kelimesi hakkında kısa bir verelim. ‘Minang’ ve ‘Kabau’ iki farklı kelimeden oluşmuş, birleşik kelimedir. Tarihte yaşandığı dile getirilen ve mitolojik unsurlarla da örüntülenmiş olan bir hikâyeye dayanır bu kelime. Cava Kralı ve ordusunun Sumatra’yı işgali üzerine gerçekleştirilen bir boğa güreşi, aslında Cavalıların getirdiği büyük bir boğaya karşı, Sumatralıların henüz sütteki ‘danası’ arasındaki güreştir. Hikâyenin nihayetinde olmayacak iş olur, yani dana boğayı alt eder.‘Minang’ zafer ‘kabau’ ise ‘kerbau’, yani ‘boğa’dır. Yani, ‘boğa’ya karşı zafer’ olarak tercüme edebiliriz. Bu mitolojik anlatı bu yörede yaşayan halkın adı olarak yüzyıllardır kullanılmaktadır. Öte yandan, diğer tüm Malay halklarında olduğu gibi bu bölge insanı da atalarının Büyük İskender’le bağları olduğuna inanırlar. Boğa figürü folklorik olarak varlığını bugün dahi sürdürmektedir. Özellikle, tarihi ahşap mimarinin vazgeçilmez unsuru olarak binaların iki ucunda çatı bölümleri boğanın boynuzlarını andırmaktadır. Bu özelliğin, bugünün koşullarında inşa edilen modern yapılara kadar taşındığı gözlemlenmektedir. 
Minangkabau bölgesi, kimi kaynaklarda, sahip olduğu zengin altın madenleri nedeniyle tüm adaya, yani Sumatra Adası’nın ‘Altın Adası’ (Sankritçe, Swarnadwipa) olarak da adlandırılmasına kaynak teşkil ettiği belirtilir. Bu özellik nedeniyle, Sumatra, erken dönem Hint metinlerinde ‘altın adası’ şeklinde zikredilirken, Araplarca ‘Jawah’ olarak adlandırılıyordu.(1)
Eyalet başkenti Padang’ın yanı sıra, Pariaman ve Bukit Tinggi de önemli tarihi şehirler arasında yer alır. Bölge de insan yerleşimi sözlü geleneklerden yoğrularak bugünlere kadar gelen anlatıya göre, Merapi Yanardağı’nın açtığı kraterle ilişkilendirilir. 14. yüzyıldan itibaren yazılı kültürün etkisi ile bugünkü Padang hakkında bilgilere ulaşırız. Batı Sumatra Eyaleti, ana-erkil toplumsal yapısı, özgün bir mimari olan ‘Rumah Gadang adı verilen geniş ailenin yaşamasına elverişli evleri, zengin çeltik tarlaları kadarx, Merati Yanardağı, Okyanus’a açılan uzun sahil şeridi, Bukit Tinggi’deki güçlü kültürel doku, köklü İslami gelenek ile hatırlanmaktadır. Elbette burada Endonezya Takımadaları’nın son dönemde yetiştirdiği bir İslami entellektüel Hamka’yı da rahmetle analım.
Minangkabau denilince akla bugün Malay Yarımadası’nı oluşturan Malezya’nın özellikle Batı sahil şeridindeki sosyo-kültürel yapının şekillenmesinde ve bugün ekadar gelmesindeki rolünü hatırlatmak gerekir. 19. Yüzyıldayaşanan göçler nedeniyle, bazı Minangkabau kabileleri bugün Negeri Sembilan denilen eyaletin bulunduğu coğrafyaya yerleşmişlerdir. 9 kabilenin biraraya gelmesinden ötürü negeri (vatan, yurt) adını almıştır. Bugün dahi Malezya’da köken (asal-usul) bağlamında anlatılar bizi Minangkabau’ya götürmektedir. Günümüzde Yarımada’nın batı şeridinde Kuala Lumpur ile Malaka arasındaki Negeri Sembilan bu ilişkinin en somut göstergesidir.
Padang tarihi aynı zamanda, bölgede yüzyıllardır süregiden ticari faaliyetle doğrudan ilintilidir. Sumatra Adası’nın orta bölgesinde verimli tarım arazileri kadar, sahip olduğu altın madenleri ile yüzyıllar boyunca gerek yerli gerekse sömürgeci unsurların dikkatini çeken Padang, bu özelliğini yakın döneme kadar sürdürmüştür.  Minangkabau’nun zengin tarım arazilerinde yetişen başta biber olmak üzere çeşitli baharatlar ve orta bölgelerinde çıkartılan altın, Hindistan ve Açe ticaretinin başat ürünleri olarak dikkat çeker.
Erken Dönem
Denizci bir imparatorluk olarak tarihe adını yazdıran Srivijaya’nın Sumatra’daki hakimiyet alanı 13. yüzyıl sonlarından itibaren bölgedeki görece küçük krallıklar ve sultanlıklar arasında paylaşılırken, bunlar arasında Minangkabau da siyasi bir güç olarak ortaya çıkmaya başladı. Bölgenin çeltik tarımındaki varlığı kadar, altın kaynakları ve bu kaynakları işleyen yerli halkların varlığı sayesinde Sumatra Adası’nın batı sahillerinde önemli liman şehirleri gelişme gösterdi. Bu dönemde Cava Adası’nı merkez alarak bölgesel hakimiyette rol alan Majapahit Krallığı’na mensup Adityavarman (1356-75) Minangkabau altın madenlerini kontrol eden Indragiri ve Batan Hari Nehirleri yakınında yeni bir krallık kurdu. Bu dönem, aynı zamanda, Budist kültürünün bölgede görülmesini sağladı. Bu çerçevede bölgede Budist geleneği unsurlarına sahip pek çok anıt ve yapı inşa edildi.(2)
Bugün Padang Eyaleti’nde önemli bir yerleşim yeri olan Paryaman, 14. yüzyılda Sumatra Adası’nın batısındaki Barus, Tiku gibi liman şehirleri ile birlikte kafur üretim merkezi olarak biliniyordu. Aynı zamanda, bu adla anılan limanlar, Malaka Boğazı’nda tarihin çeşitli evrelerinde yaşanan güvenlik sorunları neticesinde doğu-batı ticaretinde, yani doğu’da Sunda Denizi, batı’da Hint Okyanusu’na açılması nedeniyle önemli işlevler gördü. 14. yüzyıl başlarından itibaren Malaka Sultanlığı’nın yüz yıl sürecek hakimiyeti sırasında, bu su yolu görece önemini yitirse de, bu sefer bölgenin zengin ürünleri kara ticaret yolu, yani Siak ve Kampar üzerinden ihraç edilmeye başlandı.(3)
İslamlaşma Süreci

Açe ile ilişkiler bununla da kalmamış, Açe sultanlarının fetihçi girişimleri Minangkabau’yu içine alacak şekilde genişleme göstermiştir. Açe Darüsselam Sultanlığı’nın 16. yüzyıl ikinci yarısından başlayarak bir yüzyıl sürece yükselme dönemi sırasında gerçekleştirilen askeri seferler neredeyse tüm Sumatra Adası’nı kapsaması bağlamında Minangkabau’yu da içine almaktadır. 16. yüzyılda önemli bir liman olarak uluslararası ticarete konu olan Pariaman limanı, bu fetihler sonucu Açe Sultanlığı’nın hakimiyetine geçmiştir. Fetihlerin, bu kavramın içeriğinde gizli dini bağlamın yanı sıra, Batı Sumatra sahilleri boyunca uzanan verimli biber tarım arazilerinin ele geçirilmesi gibi ekonomik bir nedenin varlığından da bahsetmek mümkündür. Bu bağlamda özellikle el-Kahhar (1537-1570) döneminde önemli gelişmelere konu olacaktır. Bu teritoryal genişleme, aynı zamanda, dönemin global ticaretinde Açe’nin söz sahibi olmasını hızlandıracak katalizör rolü oynadığına kuşku yok. (4)

Açe merkezli başlayan ve Batı Sumatra’ya kadar uzanan siyasi erk, fethin gerektirdiği İslami açılımı da öngörerek her açıdan etkinliğini sürdürdü. Öyle ki, bu süreçte, söz konusu bu etkinliğin, bölgenin İslamlaşmasında kayda değer bir rolü olmuştur. Açe’den ve Batı Asya’dan çeşitli alimlerin Padang-Paryaman’a yönelmelerine dikkat çekilmelidir.(5)

Çeşitli vesilelerle takımadalardan Açe’ye gelen ve İslam öğrenimi görmek isteyen öğrencilerin bir bölümü Abdurrauf es-Singkilî’den Şettariyye icazeti aldılar. Böylece zamanla Açe dışındaki bölgelere de yayılmaya başlayan Şettariyye tarikatının önde gelen halefleri Şeyh İbrahim Ulakan oldu. Ulakan’ın, Batı Sumatra’da Pariaman’a kadar taşıdığı Şettariyye ekolü bugüne kadar bölgede varlığını sürdürdü. (6)

Bu süreçte, Açe Darüsselam Sultanlığı, Padang ve Paryaman’a büyük önem vermiş ve bölgenin sahip olduğu zengin tarım olanakları ve altın madeni sayesinde Açe’nin sadece bölgenin değil, o dönemde dünyanın önemli bir siyasi gücü olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. El-Kahhar dönemindeki gelişmeleri destekleyici mahiyette olmak üzere, İskender Muda (1607-1636), 1620-21 yıllarında Paryaman ve Indrapura’da Minangkabau kralınca başlatılan isyanı bastırmak üzere Sumatra Adası’nın batısına donanmayı göndererek, yeniden Açe Devleti’nin siyasi gücünün tesisini sağladı. Fransız Amiral Beaulieu Tiku’yu ziyaret ederek ve kısa sürede 40.000 kişilik bir ordu toplayan Sultan İ. Muda’nın büyük askeri başarısına tanık oldu. Muda, bu bölgeye ayrı bir önem vermiş ve bölge valilerini kendisi atadığı gibi, görev sürelerini -çeşitli nedenlerle- üçer yılla sınırlandırmak suretiyle, bölge ekonomisine doğrudan müdahil olduğu gibi, siyasi yapılanma açısından da önemli bir yenilik getirmiştir.(7)
Bu yılları, aynı zamanda, Açe’nin biber üretiminin önemli bir bölümünü Pariaman ve Padang’da gerçekleştirdiği ve uluslararası ticarette önemli bir güce ulaştığı yıllar olarak da görmek gerekir. Padang’ın konu olduğu bu ticaret, elbette tüm bölgenin önemli tüccar sınıfını teşkil eden Güceratlı tüccarlar olmaksızın anlaşılamaz. Gücerat’tan tekstil taşıyan gemiler karşılığında biber ve diğer baharatlarla geri dönüyordu. Padang’daki zenginlik sadece tüccarların değil, saray memurları ile saray çevresine yakın soyluların da Bandar Açe limanı ile Batı Sumatra limanları arasındaki tekstil ve biber ticaretiyle meşgul olduklarına dair ifadeler mevcuttur. Yukarıda dile getirilen altın madenlerinin işletilmesi ve ürünlerin önemli bir bölümünün Açe’ye nakledilmesi söz konusuydu. (8)

Açe-Padang etkileşiminde bahsedilmeyi hak eden bir gelişme Muda dönemi sonrasında yaşandı. İlk kadın sultan Safiyatüddin’in tahtta çıktığı 1641 yılında dönemin en önemli dini erki kabul edilen Er-Raniri ile aslen Minangkabaulu olan Seyf’ül Rical (Saif al-Rijal) arasında bir tartışma geçtiği ve bu tartışmanın akabinde Seyf’ül Rical’in Safiyatüddin’in güvenini kazanarak sultanlıkta şeyhülislamlık makamına getirildiği 1644-1653 yılları arasında bu görevi sürdürdüğü belirtilir.(9)
Sömürgecilik
Portekizli sömürgecilerin, Malaka şehir devletini ele geçirdikleri 1511 yılı bölgenin kaderini etkilerken, bundan Minangkabau da payına düşeni almıştır. Bu süreç, özellikle 1520’li yılların başlarında Portekiz güçlerinin Pasai limanına yönelik istila girişimleri, Güceratlılar başta olmak üzere bölgede faaliyet gösteren denizci ve tüccarların alternatif rotalar ve limanlar aramaları Açe bölgesindeki limanlar kadar, Batı Sumatra’da Tiku, Paryaman’ın da gelişme göstermesine neden oldu. (10)
Minanagkabau hakkında ilk bilgilere, 16. yüzyıl ilk yarısında bölgeye dair tuttuğu otantik notlar ve gözlemler ile dikkat çeken Portekizli meşhur Tome Pires’in eserinde rastlanmaktadır. Sırasıyla bir yandan Portekiz, öte yandan, İngiliz ve Hollandalılar Padang ve Pariaman’daki biber tarımını kendi lehleri yönünde değiştirme çabası sergilerken, bu unsurlara 19. yüzyılda yeni bir güç olarak doğmakta olan Amerika, Fransa’nın da müdahil olduğu görülür. Batılı sömürgeci unsurların kendi aralarındaki siyasi ve ticari rekabetin doğal uzantısı olarak Padang bölgesi üzerinde askeri, siyasi ve ekonomik nüfuzda Hollanda Doğu Hint Şirketi’nin (VOC) öne çıktığı görülür. Hollanda, 1650 yılından başlayarak Açe Darüsselam Sultanlığı ile yaptığı kimi anlaşmalar veya askeri müdahaleler sayesinde yaklaşık yarım yüzyıl Açe hakimiyetinde kalmış olan Padang’da önemli bir nüfuz kazandı.(11)
Yukarıda dile getirilen altın kaynakları, Avrupalı sömürgecilerce ticarete konu olacak meta olarak algılanması nedeniyle bölgede hakimiyeti sağlamada başat bir unsur olarak öne çıkıyordu. Tarihsel olarak Minangkabau dağlarında çıkartılan altın Cambi ve Indragiri’deki pazarlarda satışa sunuluyordu.(12)
Padang’ın kaderi, bölgede giderek nüfuzunu artıran ve Cava’daki hakimiyetinin ardından güneyinden başlayarak Sumatra Adası’nın kuzeyine kadar uzanma çabası sergileyen ve bu bağlamda tarihin en önemli sömürgeci gücü olarak ortaya çıkan Hollanda etkisine girdi. Bu yıllar, aynı zamanda, bölge Müslümanlarının sömürgeci güce karşı verdikleri ve Padir Savaşı’na, bir başka deyişle Minangkabaulıların özgürlük savaşına konu oldu (1821-1837). Savaşın öncülüğünü bölgedeki İslami hareketlerin tümünde görüldüğü üzere önemli bir alim olarak da kabul edilen İmam Bonjol tarafından yürütüldü. Padri Savaşı’nı nihayetinde kazanan Hollanda, böylece yolunu Batak ve ardından Açe’ye doğru genişletme olanağı buldu. Batılı kaynaklarda sürekli ‘Vahhabi’ hareketi olarak bahsedilen bu oluşum, bölgenin İslamlaşma süreçlerindeki rolü ile yeniden değerlendirilmeyi beklemektedir. Bu gelişm, Sumatra Adası’nda yönelik konuşlanmasını giderek artırma konusunda siyasi ve askeri irade sergileyen Hollanda sömürgeciliğine karşı verilen önemli bir özgürlük savaşı olarak anılmayı hak etmektedir. Bölgede askeri kontrolü sağlayan Hollanda, vakit geçirmeksizin ekonomik üretim süreçlerine başlamış. Bir yandan da, bölgenin geleneksel toplum ve siyasi yapılanmasını alt üst edecek ‘reformları’ uygulamaya sokmuştur. Özellikle bu süreçte, açılan Batı tipi okullarda yetişen ve yeni tip ‘elit’ olarak ortaya çıkan, ancak bu insan kaynağının süreçte sömürge gücüne “manivela” olarak kullanıldığına şahit olunur. Ekonomik yapılanma adına ise 1847 yılından başlayarak, kahve başta olmak üzere ihracata yönelik plantasyon üretim süreçleri uygulamaya konuldu.
Modern Dönem
Modern döneme gelindiğinde de Padang bölgesinin farklı yönelimlerle Endonezya Takımadaları’nda kendini ortaya koyduğunu görüyoruz. Bu  bağlamda, 20. yüzyıl başlarında modernleşmeci İslami hareketin önemli bir ayağının Padang’da gerçekleştiği dikkat çeker. Bu oluşum, 20. yüzyıl ilk yarısında ve ardından Endonezya Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile devam ettirdi. Bölgedeki siyasi gelişmeler dair bir diğer hususiyet ise özgürlük hareketi oldu. Bugüne kadar Endonezya Cumhuriyeti’nde farklı etnik oluşumların özgürlükçü hareketlerine konu olan Açe, Papua bilinse de Padang da bu süreçte özellikle 1950’li yılların ikinci yarısında benzer bir haraket ortaya çıktı. Minangkabau Patriotizmi denilen bu gelişme üç yıl boyunca bağımsızlık yanlısı bir yönelim sergiledi. Bu çıkışın ardında, o dönemler Sukarno yönetimi altında giderek etkisini gösteren Cava Milliyetçiliği ve komünizme bir çıkış niteliği taşıyordu. 1961’de sona erdirilen veya ‘bastırılan’ bu gelişme sonunda yaşananlar, pek çok Minangkabaulu’nun, başta Cakarta ve Medan olmak üzere ülkenin değişik bölgelerine göçüne zemin hazırladı. Minangkabaulular tanınmamak için çocuklarına Cava isimleri vermeye başladılar. Söz konusu göçün izleri sembolik olarak Takımadaların belli başlı bölgelerine yayılmış Minangkabau mimarisinin modern dönemdeki temsili niteliğindeki yapıları ile dikkat çeken Padang restaronlarından takip edilebilmektedir. Bu süreç Minang ve Kabau kavramlarının modern gelişmeye adaptasyon ile mitolojideki kahraman ‘Minang’, yani Padanglılar yurtlarını terk ederken, ‘kabau’ (kerbau) yani ‘Cakarta’ gücün sahibi olarak ortaya çıkıyordu.  Yukarıda dile getirdiğimiz modernist eğilimli İslami anlayış, bugün temelde Muhammediyye hareketi içerisinde varlığını sürdürmektedir. Öyle ki, bu hareketin kadrolarının %60 gibi önemli bir bölümü Padang’lı üyeler teşkil ettiği söylenmektedir. 
Kaynaklar
1. Jane Drakard, A Kingdom of Words: Language and Power in Sumatra, Oxford University Press, 1999, s. 20; Anthony Reid, An Indonesian Frontier -Acehnese and Other Histories of Sumatra-, s. 1, 5.

2. Anthony Reid, An Indonesian Frontier -Acehnese and Other Histories of Sumatra-, Singapore University Press, Singapore, 2005, s. 3; Edwin M. Loeb, Sumatra: Its History and People, s. 10.

3. J. Kathirithamby-Wells, “Achehnese Control Over West Sumatra Up To the Treaty Of Painan, 1663”,  JMBRAS, Vol. X, No. 3, December, 1969, s. 454.

4. J. Kathirithamby-Wells, “Achehnese Control Over West Sumatra Up To the Treaty Of Painan, 1663”,  JMBRAS, Vol. X, No. 3, December, 1969, s. 454; Anthony Reid, “Sixteenth Century Turkish Influence in Western Indonesia”,  JMBRAS, Vol. X, No. 3, December, 1969, s. 403.

5. Hamka, Sejarah Umat Islam I, Penerbit N.V Bulan Bintang-Jakarta 1981, s. 189; B. Schrieke, Indonesian Sociological Studies, Part One, W. Van Hoeve Ltd – The Hague, Bandung, 1955, s. 52.  

6. Ahmad Daudy, “Kalimah Tauhid Dalam Ajaran Syeikh Abdurrauf Dan Syeikh Nuruddin Ar-Raniry”, Al-Islam Jurnal Ilmiah Fakulti Pengajian Islam, Bilangan 3, Tahun 2, June 1997, Brunei Darussalam, s. 73.

7. Jane Drakard, A Kingdom of Words: Language and Power in Sumatra, Oxford University Press, 1999, s. 31; William Marsden, The History of Sumatra, s. 439; Ito Takeshi, The World of the Adat Aceh: A Historical Study of the Sultanate of Aceh, s. 93-4.

8. Dasgupta Arun, Acheh in Indonesian Trade and Politics: 1600-1641, s. 107, 117.

9. Ito Takeshi, The World of the Adat Aceh: A Historical Study of the Sultanate of Aceh, s. 163; Peter G. Riddell, “Aceh in the Sixteenth and seventeenth Centuries: Serambi Mekkah and Identity”, (ed.) Anthony Reid, Verandah Of Violence -The Background to the Aceh Problem-, Singapore University Press, 2006, s. 42.

10. J. Kathirithamby-Wells, “Achehnese Control Over West Sumatra Up To the Treaty Of Painan, 1663”,  JMBRAS, Vol. X, No. 3, December, 1969, s. 454-5; John Bastin, Essays on Indonesian and Malayan History, Eastern Universities Press, Singapore, 1961, s. 5-6.

11. Anthony Reid, “The Pre-modern Sultanate’s View of Its Place in the World”, (ed.) Anthony Reid, Verandah Of Violence -The Background to the Aceh Problem-, s. 62.

12. J. H. Moor, Notices of the Indian Archipelago, Singapore Free Press, Singapore, 1837, s. 99.

Sabtu, 10 Desember 2011

Padang Depremi’nin Geride Bıraktıkları


Mehmet Özay – Dünyabülteni/Malezya
       29.09.2011



30 Eylül, Padang Depremi’nin ikinci yıl dönümü. Kimi yıldönümleri sürekli bahsedilmeyi hak ediyor. Padang Depremi de kanaatimizce böylesi bir yıldönümü. Söz konusu depremle ilgili olarak, iki yıl önce o dönem yazı faaliyetimizi sürdürdüğümüz haber sitesinde müstear isimle iki yazı kaleme almış ve Padang Depremi’ni o gün itibarıyla enine boyuna değerlendirmiştik. Bu yazılar, doğal afetler bağlamında yardım olgusuna ulusal ve küresel ölçekte nasıl yaklaşıldığına kritik niteliktedir. Söz konusu bu yazılar vasıtasıyla Padang Depremi’nden hareketle gerek Türk gerekse yabancı kuruluşların kimi yaklaşımlarına eleştirel nitelik taşımaktadır. Bugün yıldönümü vesilesiyle Padang’ı, doğal afetleri ve bu afetlere yönelik adına ‘sivil’ denilen oluşumların icraatlarını bir kez daha ele almanın anlamlı olduğunu düşünüyoruz. Aslında, böylesi yıldönümlerini, özellikle de tsunami bağlamındaki yazılarımızı geleneksel hale getirdiğimizi okuyucular biliyor. Altıncı yılında da tsunamiyi yazdık ve her 26 Aralık yazmaya devam edeceğiz.
Bu bağlamda, 30 Eylül Çarşamba günü saat 17.16 sularında Sumatra Adası’nın batısındaki Batı Sumatra Eyaleti başkenti Padang ve çevresini vuran depremle ilgili olarak daha önce yazdığımız iki yazıya devam etmiş oluyoruz. Hemen burada bir detayı hatırlatayım. Depremin olduğu tarihlerde Açe’de yaşıyorduk ve Türk yardım kuruluşlarından birinin Açe’deki çalışmalarının başında bulunan arkadaşımızla, “gönüllü olarak” -kimilerinin bu kavrama yüklediğimiz anlamı kavramada epeyce zorlandıklarını biliyoruz- aynı gün yola çıkarak depremin ertesi günü, 24 saat dolmadan Padang’a varmıştık. Padang’a hareket etmek için Medan havalimanında beklerken, “dünyabülteni”nden bir yetkili telefonla bize ulaşmış ve gelişmeler hakkında o ana kadar edindiğimiz bilgileri paylaşmıştık. 
Padang Depremi sonrasında yazdığımız metinlerde başta Birleşmiş Milletler’e bağlı kuruluşlar olmak üzere uluslararası yardım kuruluşlarının bölgeye akın etmesinin gerekliliği üzerinde durmuş ve kimi kuruluşların yardımın ötesinde amaçlarla bölgeye ulaştıklarını gündeme getirmiştik. Buna ilâve olarak BM yetkililerinin ölü sayısı hakkındaki tahminlerindeki abartıya yer vermiştik. O günlerde BM sözcüleri ölü sayısının 1100 olarak dünyaya duyurmuş ve hatta daha da artabileceği tahmininde bulunmuştu. Ölü sayısı ile ilgili ’furyaya’ Türkiye’deki kimi çevreler de katılmıştı...
Öyle ki, Padang Depremi’ni 2006 yılı Mayıs ayında Orta Cava’da Cogcakarta’da gerçekleşen depremle kıyaslanarak, Padang’dakinin çok daha yıkıcı olduğunu söyleniyordu. Oysa Cogcakarta’daki depdemde 5782 kişi hayatını kaybetti. Padang Depremi’yle ilgili olarak ilân edilen rakamlarda ölü sayısı  1117 olarak verildi. Oysa depremde hayatını kaybedenlerin sayısı bu sayının altındadır. Ölü sayısının 1117’ye ulaşmasının temel nedeni, depremden birkaç gün sonra Pariaman’ın kırsal bölgesindeki dağlık köylerdeki toprak kaymaları olmuştur. Bunun nedenleri arasında depremin yanı sıra, o günlerde yaşanan yoğun yağışların da etkisi vardı. Yani BM, ölü sayısını dünyaya aktarırken, depremle bir şekilde “alâkasız” yaşanan toprak kayması sonucu hayatını kaybeden yüzlerce kişiyi de listeye eklemiş ve böylece BM sonunda amacına ulaşmıştı! Dünya kamuoyuna duyurulan yüksek ölü rakamları ile çeşitli yardım kuruluşları bölgeye çekilmişti. Ancak bu yardım kuruluşlarının imkân ve kabiliyetlerinin göçük altında ve toprak altında kalanlara ne kadar yansıdığı şüphelidir. Bunu bizatihi Padang şehir merkezindeki çeşitli organizasyonların yetkilileri ile görüşmelerimizde aldığımız bilgiler ve toprak kaymasının yaşandığı Pariaman kırsalına bizzat giderek tanık olmuştuk.
Öyle gözüküyor ki, BM’li yetkiiler Padang’da tahminlere dayalı olarak verilen –belki de Cakarta ve Padang’daki Endonezyalı yetkili kuruluşlarında katkısıyla(!) kayıplarla ilgili edinilen ilk bilgilerin altında kalmak istemediler. Bir anlamda ortaya çıkabilecek güven sorununu da toprak kaymalarındaki kayıplarını da eklemek suretiyle gidermiş oldular. Depremin ardından doğrudan Padang’a giderek bilgi almak yerine, Cakarta’da Dışişleri’nin sunduğu bilgi ile yetinip ülkelerine bilgi geçen Büyükelçilikler ise aynı yanlış üzerine hareket ediyorlardı. Oysa merkezle, çevre arasındaki kopukluk hele Endonezya gibi bir ülkede had safhada olduğu elçilikler kadar, bilgileri elçiliklerden alma yolunu tercih eden kimi yardım kuruluşlarının ilk bilmesi gereken unsurların başında gelmelidir. Öte yandan, kulağı delik bir dosttan işittiğimiz kadarıyla, bir marifet gibi gösterilerek, BM’nin sunduğu tüm bilgileri bulunmaz hint kumaşı gibi raporlar halinde Türkiye’ye sunanlar da sonunda elleri boş dönmemek için soluğu mee (yerel bir yiyecek) satan dükkânlarda alıp, çözümü “en azından gelmişken halka mee verelim bari”de bulmuşlar ve ardından CEO’culuğa kadar yükselmişler. Ancak verdikleri yüzbin dolarlık ‘açık çekler’in Padang halkına gidip gitmediği de bilinmiyormuş...
Özellikle BM gibi şüpheleri epeydir üzerinde taşıyan bir kurumla ve son olarak daha birkaç gün öncesinde Başbakan Erdoğan’ın eleştirilerine konu olan bir kuruma ‘abone’ olmak ve onun benzeri biryapılanma içine girmek, Müslüman toplumlar içinde ortaya çıkan sivil toplum hareketlerinin açmazlarından biri olarak dikkat çekiyor. Daha çok değil, yaklaşık on, on beş yıl önce, Bosna Savaşı ve Irak İşgali bağlamında meşruiyeti epeyce bir sorgulanmış olan BM, bugün Türkiye Başbakanı tarafından açıkça eleştiriliyor. Bu kurumun uzantısı yardım kuruluşlarının hali de  bundan pek farklı değil.
Padang’da yaşanan deprem neticesinde elbette kurbanlar olmuş ve yardıma ihtiyaç duyan insanların varlığı ortaya çıkmıştı. Ancak bu insanlara ulaşmada optimal yardımı sağlamada uluslararası yardım kuruluşlarının ne kadar başarılı oldukları bu deprem örneğinden hareketle sorgulanmayı hak etmektedir. Bu amaçla, örneğin BM’nin, her bir acil kurtarma ekibinin kaç kişiyi enkaz altından çıkartığını açıklaması gerektiğini ifade etmiştik. Ancak böyle bir açıklama bugüne kadar yapılmadı. Yukarıda bahsedildiği üzere bir yardım kuruluşunun yetkilisi ile Padang’a ulaştığımızda ısrarla Padang’a tam teşekküllü “acil kurtarma ekibinin” gönderilmemesini İstanbul’a bildirmiş, ancak ikna olmayan yetkililere, bir kişiyi göndererek durumu kendilerinin bizzat tanık olmasını önermiştik. “Tam teşekküllü” arkadaşı daha havalimanından alıp şehir merkezine götürürken tanık olduğu şehir manzarası karsışında yaptığı değerlendirme, ‘Burada ekibimizin yapacağı hiçbir şey yok. İyi ki ekip gelmemiş, yoksa boşuna masraf yapılacaktı” şeklinde olmuştu.
Aslında yukarıdakine benzer bir tepkiyi arkadaşımız İstanbul’dan gelmeden önce Alman “Zdf Televizyonu” yetkililerince yaptığımız sohbette bizzat teyit edilmişti. Singapur’da konuşlanmış olan bu kanal tüm profesyonel ekip ve ekipmanlarıyla Padang’a ilk gelenlerdendi. İçinde muhabiri, programcısı, sosyal bilimcisi, yöneticisi ile ‘tam bir ekip’. Bu ekip içerisinde yer alan Anne Walkembach’ın itiraf ettiği üzere, Padang’da yaratılan atmosfer ile gerçekliğin örtüşmemesini Alman kamuoyuna nasıl anlatacaklarını kara kara düşünüyorlardı. Yani tam bir ‘hayal kırıklığı’ içerisindeydiler. Alman ekip niçin bu kadar kesin konuşuyordu. Çünkü depremden saatler sonra, helikopterle bölgede yaptıkları uçuş ve akabinde sahayı dolaşmaları onlarda bu kanaatin hasıl olmasına neden olmuştu. Bu nedenle sadece Alman Zdf ve diğer televizyon organları içinde turistlerin de olduğu, enkaza dönüşen birkaç önemli yapıdan biri olan altı katlı ‘Ambacang Hoteli’ önüne konuşlanmışlardı ve tüm ‘hikâye’ ağırlıklı olarak bu otel etrafında dönüyordu.
Kimi yardım kuruluşlarının ‘yardım rekabetinde’ ön sıralarda yer alma arzusu ile anons olarak geçtiği “...Bölgenin acilen gıda, sıcak yemek ve sağlık malzemelerine ihtiyaç var...” çağrısı ise doğal afetlerin doğurduğu kısa süreli ‘şok’, ‘hareket kabiliyetsizliği’ ve ‘organizasyonsuzluk’ kadar, bölgenin görece ekonomik geri kalmışlığının doğal bir uzantısıydı. Yani zaten pek de ‘sıcak yemek’ yemeyen bu insanlara sıcak yemek telaşına gerek yoktu! Bununla birlikte, sembolik bir deyim olarak ‘sıcak yemek’ sitelerde yerini alıyordu. Oysa, bırakın uluslararası çevrelerin yardımlarını, güneyinden kuzeyine Sumatra Adası’ndaki eyaletler, komşu Batı Sumatra Eyaleti’nin başkenti Padang’a yardıma koşmuşlardı. Dünyanın öteki ucundan gelenler de komşu eyaletlerden gelenler de aynı malzemeyi, yani, pirinç, mee, bisküit vb. dağıtma yarışındaydı. Öyle ki, depremden birkaç gün sonra Padang Valilik Binası önünde karşılaştığımız Açe heyeti de, Vali yardımcısı Muhammed Nazar başkanlığında oluşturan çok sayıda kamyondan oluşan konvoy ile Padanglılara yeterli gıda ve ilaç yardımını ulaşmıştı. Valilik depoları ağzına kadar gıda ile doluydu. Oysa, şehir merkezinde dahi üç gün boyunca yemek bulamayan insanlar vardı. Sorun, gıda tedariki değil, gıdanın nasıl dağıtılacağı ile ilgiliydi. Bu da işte yukarıda değindiğimiz ‘rant’ın önemli bir bölümünü oluşturuyor! Öte yandan, merkezi Cidde’de bulunan ve bir süredir adı reformla anılan uluslararası kurumun icraatının da dikkat çekici olduğu; örneğin, ilgili kurumun sitesinde 03.10.2009 tarihinde genel sekreter adıyla yapılan açıklama ve sonuçları üzerinde durulması gerektiği kimi çevrelerde vurgulanıyor. Ancak bu hususu bir başka vesileye saklayalım... Ayrıca, yukarıda dile getirilenlerin tam anlamıyla ne ifade ettiğini görsel malzemelerle desteklemek te mümkün.
Merakları giderme adına, ‘rant’ terimi ile neyi kastettiğimizi bizatihî sahada görev yapan kulağı delik bir dostun ifadesiyle kısaca açıklamakta fayda var. BM özelinde veya ilgili uluslararası kuruluşlar örneğinde ifade etmek gerekirse, çalışanlar bu tür yardım faaliyetlerine katılmaları karşılığında günlük önemli bir harcırah alıyorlarmış. Sivil toplum kisvesi altında faaliyet gösteren, İslam toplumlarıyla ilgili bilgileri paylaşma karşılığında Hıristiyan kuruluşlardan fonlanan ve bu yoldan para kazanıan oluşumları da unutmamak gerekiyormuş. Ulusal kurum ve kuruluşlar bağlamında ele alındığında ise ülkeye giren yabancı kuruluşların şu veya bu şekilde nakdi veya ayni yardım bölgesine yönelik girdilerinden kendilerine de bir pay düşüyormuş. Bu paydan asla ve asla vazgeçmek niyetinde de değillermiş. Yardım kuruluşları açısından ise, toplanacak gelirlerle ve kuruma yönelecek popüler ilgiyle ilintiliymiş. Üstüne üstlük bu rantta kara para aklama işleri kadar, yetimlerin de bir ölçüde payını aldığı da vurgulanıyormuş...
Padang’da nasıl bir yol takip edilmesi gerektiğine dair o dönemde ilgili kişi ve kurumlara görüşlerimizi iletmiştik. Padang’ın çeşitli bölgelerinde depremle gelen imkânlar olarak da değerlendirilebilecek girişimler kalıcı yapılar şeklinde zuhur etmeliydi. Örneğin, kırsalda oturulamayacak haldeki ev sahiplerine “gıda yardımı” yerine, “evlerini yeniden inşasında”, klinik, okul vb. alt yapı eksikliklerinin tamamlanmasında katkı yapılabilirdi. 
Evet gerçeklik bambaşka bir şekilde örüntülenmiş ve yaşanmayan ‘dehşet’ medya organları ve kimi aracı kurumlar vasıtasıyla Padang Depremi kurmaca bir ‘dehşet’ üretimiyle dünya kamuoyuna duyurulmuştu. Depremin etkisi bağlamında ortaya atılanlan, ne havalimanının ulaşılamaz olduğu, Padang’ın %60’ının yerle bir olduğu ne de binlerce kişinin göçük altında olduğu vb. anlatıları gerçeklikle kesinlikle bağdaşmıyordu. Aslında Padang’da bir rant vardı ya da oluşturulmak isteniyordu. Bu rant gerek ulusal gerekse uluslararası kuruluşlarca paylaşılmayı bekliyordu. Yani, birileri Padang’da, Açe’deki tsunamiyi görmek istiyordu ve çabaları da bu yöndeydi.  


Senin, 05 Desember 2011

Padang Depreminin Ardından (II)


Cihan Kurtaran
12 Ekim 2009
Endonezya

Padang Depreminin Ardından (II)

Uluslararası Silatürrahim
Güneydoğu Asya’da özellikle Endonezya’da silatürrahim toplumsal yaşamda önemli bir yer tutar. İnsanların köylerin kopup başta başkent Cakarta olmak üzere, memleketlerinden yüzlerce, binlerce kilometre uzaktaki şehirlerde geçim mücadelesi verenler, Ramazan ve Kurban Bayramları’nı fırsat bilip yılda bir kere de olsa yakınları, büyükleri ve sevdikleri ile biraraya gelmek üzere yollara düşerler. Bu nedenle büyük bir iç göç yaşanır bu dönemde.

Endonezya, üzerinde yükseldiği coğrafi yapının bir gereği olarak sık sık doğal felaketlere konu olur. Bu doğal felâketler dünya basınında yankı bulur, yardım kuruluşları felâket bölgesine akın eder. Aslında yaşananların önemli bir bölümü dramaturjidir. Endonezya sahip olduğu insan ve maddi kaynakları bakımından bu tür felâketlerin altından kalkabilecek alt yapıya sahiptir. En azından bu potansiyeli içinde taşımaktadır. Ancak gelin görün ki, aslında tüm gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin açmazlarından biri olan ve ülke insanından esirgenen hakların gaspına yol açan yolsuzluklar bunun önüne geçer. Yolsuzluk derken, sadece ülkenin ortak malı olan milyarları götürenler anlaşılmamalı. Yolsuzluğun ahlâki ve dini boyutları, maddi boyutlarının ötesindedir. Ülkenin çeşitli bölgelerinde gerçekleşen bu doğal afetler, devlet aygıtı ve sivil toplum unsurları birlikteliği ile altından kolaylıkla kalkabileceği halde, nedense bir türlü gerçekleştirilemez, ya da arzu edilen şekilde gerçekleştirilemez ve ülkeye akın eden başta BM unsurları olmak üzere çok çeşitli yardım kuruluşlarının akınına maruz kalır. Padang depremi de böyle oldu. Artık kurumsal boyutundan öte, çalışanlarının yüzlerini de yakından tanıdığımız oluşumlar birkaç gün içinde Padang’a doluşmaya başladı. Depremin ardından bölgeye akın eden 130 civarındaki uluslararası kuruluşun Padang’a gelişi ile yeni bir “uluslararası silatürrahim” yaşandı.

İHH Öncü Oldu
30 Eylül’de yaşayan depremin ardından Padang’a pek çok uluslararası STK akın etti. Aslında Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu akın aslında BM’nin varlığı ile bir anda arttı. Aslında, Endonezya Cumhuriyeti ve bazı kuruluşların katkısı ile altından kalkılabilecek bu depremde bu kadar STK’nın katkısına rağmen, Padang’da görevli Çin asıllı BM temsilcisi Michael Chang başta BM birimleri olmak üzere kaç kurtarma ekibinin hangi binadan kaç canlı çıkardığını, kaç tıbbi organizasyonun gerçek deprem kurbanını ameliyat ve tedavi ettiğini, kaç STK’nın çok acil ihtiyaç duyulan malzemelerden çadır ve battaniye dağıttığını ve kaç acil kurtarma ekibinin eli boş döndüğünü açıklamalıdır. Yoksa 130 STK geldi demek suretiyle, başta Endonezya kamuoyu olmak üzere, dünya kamuoyu yanlış yönlendirilmiş olur.

Türkiye adına sevindirici olan ise İHH ekibinin bir gün içerisinde bölgeye ulaşıp, gerek ülke medyasındaki yanıltıcı haberleri tahsis edici girişimi, öte yandan, bölgeyi kısa sürede tarayıp Alman DZF Televizyonu, Katar Charity, Swiss Evacuation Team gibi kuruluşları doğru mekânlara yönlendirmesi ile de ciddi bir rol oynadı. Padang şehir merkezinde bulunan Yüksek Lisan Okulu enkazı altında hayat belirtisi olduğuna bizzat şahit olan İHH ekibi, Valilik binasında toplantı halindeki Swiss ekibini haberdar ederek, bir kişinin canlı kurtarılmasında rol oynadı. Ayrıca, Kelurahan Sawahan ve Keluruhan Gunung gibi şehir merkezinde olmasına rağmen, yardım ulaştırılmamış bölgelerdeki kimi ailelere acil gıda yardımı yapmak suretiyle adını duyurdu. İHH’nın varlığı Valilik Kriz Merkezi’nde kurulan merkezden yapılan resmi duyuruda da katkı yapan ilk on kuruluş arasında “İHH Humanitarian Aid Turkey” olarak yer aldı. (Antaranews)

Padang Neresi?
Batı Sumatra Eyaleti, dünyanın altıncı büyük adası Sumatra Adası’nın Batı sahil şeridinde yer alır ve başkenti Padang’dır. Sahil şeridi Hint Okyanusu’na bakar. Endonezyalıların ifadesiyle Endonezya Denizi’ne. Tarım, özellikle de çeltik tarımı ve su ürünlerinin temel geçim kaynağı olduğu Batı Sumatra Eyaleti çeşitli bölgelerinde ünü uluslararası alana yayılmış turistik merkezlere sahip. Endonezya’nın diğer etnik unsurları gibi Batı Sumatra Eyaleti de kendine özgü Minangkabau gelenek ve kültürel yapısına sahip. Bölgede ilk dikkat çeken unsur zengin ahşap ev inşasında göğe doğru yükseliyormuş izlenimi veren çatılarıdır. Eyalet sahilinin bazı bölgelerinde dalgaların yüksekliği uluslararası sörf severleri buraya çekiyor. Bukittingi adıyla bilinen dağlık bölge ise sahip olduğu serin havası ile gerek yerli gerek yabancı turistlerin akın ettiği bir turizm merkezi. Barisan Dağ silsilesinin kestiği eyalet bir yandan pek çok bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapan tropik ormanlarla kaplı, öte yandan, uçsuz bucaksız sahili ile su sporları için ideal bir merkez konumunda.

Minangkabau Sultanlığı
Bölge, tarihte Minangkabau Sultanlığı olarak bilinen ve modern dönemlerde de ülke toplumsal yapısı içerisinde ayrıcalıklı bir konuma oturtan önemli bir etnik yapı ‘minangkabau’ etnik grubuna ev sahipliği yapar. Eyaletin önemli şehirlerinden Pariaman bölgenin tarımsal ürünleri nedeniyle tarih boyunca uluslararası ticarete konu olmuştur. Pariaman, 16. yüzyıl başlarında Portekizlilerin Malaka şehrini ele geçirmesinin ardından, buradan kaçan tüccarların bölgedeki değişik liman şehirlerine dağılmaları üzerine gelişme gösteren liman şehirlerinden biri oldu. Pariaman, daha sonra Açe Darusselam Sultanlığı’na bağlandı. Açe Darüsselam Sultanlığı’nda bir süre devam eden fetret döneminin ardından 1588-1604 tarihlerinde tahtta bulunan el-Mukammil’in kızı Pariaman hükümdarı Abangta Abdülcelil ile evlendi. İskender Muda (1607-1636) hükümdarlığı döneminde Pariaman’ı hakimiyeti altına aldı ve başına Açe’li soylulardan bir vali atadı. Pariaman, bölgedeki diğer önemli liman şehirleri gibi, önemli miktarda kırmızı biber ve pirinç üretimine nedeniyle ticaret merkezi oldu. İskender Muda döneminde İngilizlere Pariaman limanında ticaret yapma izni verildi. Bölge, sahip olduğu tarımsal öneminden ötürü ticari önemini sonraki yüzyılarda da sürdürdü. Örneğin, 18. yüzyıl sonlarında Amerikan tüccarları bölge limanlarına girmeye başladı. 

“Padang’da Türk İzleri” mi?
Bir ajansın Cakarta muharibince geçilen haberde Padang’da Türk varlığından bahisle işte böylesi bir şey yapılıyor, en azından bu izlenim ediniliyor. Padang’da Türk varlığından bahsetmek mümkün mü? Elbette neden olmasın. Ancak, tarihi veriler varsa bu gündeme getirilebilir. Sansasyonel haberle insanları ‘Türk varlığı’ algısından yakalayıp yardıma ‘zorlamak’ ise yanlıştır. Bu haberdeki ikinci büyük yanlış ise, Padang ile Açe Darüsselam Sultanlığı’nın karıştırılmasıdır. Söz konusu haberin, “Sumatra hükümdarının yardım talebi üzerine Osmanlı bölgeye 22 gemilik bir filo göndermiş. vd.” yollu ancak internet ortamında karşılaşılabilecek uydurmaya dayanmasıdır. Bir: Bu hadise Açe Darüsselam Sultanlığı ile ilgilidir. Padang ile ilgili değil. İki: Söz konusu yardımın gerçekleşip gerçekleşmediği bile halen konunun önde gelen uzmanları tarafından tam anlamıyla aydınlatılmış değildir.
Padang şehrinde Türk izi diye ortaya atılan iddianın aslı şöyledir. Padang şehir merkezine 5 kilometre mesafede Sbarang Padang adlı bölgede bir mezarlık vardır. Bu mezarlık şehir istikametinden gelindiğinde yolun sağ tarafında yükselen bir yamaçta bulunuyor. Merdivenle çıkılan bir dik yamaçta, teraslama şeklinde yapılan mezarlıkta 6/7 blok bulunmaktadır. Terasın üçüncü katındaki mezarlıkta yatan ve aralarında soy isimleri ‘Turki’ olarak zikredilen 11 adet mezardan ibarettir. Meftunların isimleri ise sırasıyla şöyledir:
1.Baharuddin Turki
Radjo Indo
Doğum: 24.04.1909    Vefat: 12.09.1977

2.Yusuf Ahmad (Didang).
Vefat: 26.05.1969

3.Irman Chalid
Doğum: 29.07.1931 (Cakarta)    Vefat: 03.03.2005

4.Rahman Turki
Glr si Sulaiman
Vefat: 09.07.1977 (59 yaşında)

5.Bundaku Tertjinto Daliman binti Turki
Vefat: 17.09.1947 (36 yaşında)

6.Rohani binti Turki
Doğum: 26.09.1903     Vefat:19.04.1992

7.(Bu mezarda iki kişinin adı yazılıdır)
Hasanah
Vefat: 1945, Kasım
Mohammad Amin
Vefat: 11 Ramazan 1948 (48 yaşında)

8.(Bu mezarda iki kişinin adı yazılıdır)
Nurcahya
Doğum: 1907   Vefat:1952
Marzuki
Doğum: 1927   Vefat: 1947

9.Mezar taşında ‘Annemizin büyükannesi’ anlamına gelen “Nenek ibu Kami’ ibare yer alıyor.
Oemi
Vefat: 10.05.1940

Mezarlığın en ucunda 10 ve 11 hazirede ise isimleri okunmayan iki mezar daha bulunmaktadır. Yalnızca sonuncusunda vefat tarihi 07.05.1952 olarak zikredilir. Böylece, söz konusu mezarlıkta toplam 13 kişiye ait kabir bulunduğu anlaşılıyor.
Peki bu insanlar Türk kökenli mi? Hayır, değil. Bunu öğrenmek zor değil. En kolay bilgiyi alabileceğiniz kişi mezar bakıcısıdır. 58 yaşında, Yunus adındaki mezar bakıcısı, büyüklerinin kendisine aktardığına göre bu mezarlıkta meftun bulunanların Türk olmadığını söylüyor. Peki nasıl oluyor da ‘Turki’ soyadı mezar taşında bulunabiliyor? Hikâyenin devamı şöyle. Padanglı bir hanımefendi hac vesilesi ile Mekke’ye gitmek üzere bir gemiyle yola çıkar. Mezar taşlarındaki tarihler dikkate alınırsa bu seyahatin 19. yüzyılda gerçekleştiğini düşünmek mümkün. Hamile olan bu bayanın seyahat ettiği geminin adı ‘Turki’dir. Yolda doğum yapan hanım, çocuğuna ‘Turki’ adını koyar. Örneğin, Endonezya’da Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Hakan Şükür adını çocuklarına koymuş aileler vardır. Buradan hareketle bu aileleride mi ‘Türk kökenli’ sayacaksınız?
Velhasıl, derin bir acı yaşayan bir toplum içerisinde, birilerinin kendi çıkarları gereği Türk kamuoyunu yanlış bilgilendirildiği gibi bir izlenim varsa da, bunun bu amaçla yapılmadığını düşünmek istiyoruz. Ancak bilinçli veya bilinçsiz böylesi bir hatanın yapılmaması gerekirdi. Böylesine hassas bir dönemde Türk kamuoyundan yardım toplanmasına katkı sağlayacağı düşüncesiyle, ne olursa olsun bir ‘Türk’ unsurunun metne iliştirilmiş olamayacağına inanmak istiyoruz.
Söz konusu mezarlıkta yatan ve soy isimleri ‘Turki’ olarak geçen, ancak aslında has ve has Padanglı olan ailenin bugün yaşayan ferdi 70 yaşındaki Ida adında bir teyzedir. Adresi bizde mevcuttur. Merak eden teyzeyi bulup ve röportaj yapabilir.

ASEAN ve Birleşmiş Milletler Endonezya’da Acil Yardım Üssü Kuruyor
Son dönemde Doğu ve Güneydoğu Asya’da yaşayan doğal afetler üzerine ASEAN ve BM harekete geçiyor. Bu bağlamda, söz konusu uluslararası iki organizasyon Endonezya sınırları içinde bir acil müdahale merkezi kuracaklarını açıkladı.

ASEAN Genel Sekreteri Surin Pitsuwan ve Birleşmiş Milletler adına ise BM Asya-Pasifik Sosyal ve Ekonomik Komisyonu Genel Sektereti Dr. Noeleen Heyzer yaptıkları açıklamada başta Endonezya olmak üzere Asya-Pasifikteki doğal afetlerle mücadelede acil müdahale merkezi kurulacağını açıkladılar. Söz konusu merkezin kurulması çalışmalarına ise 2009 yılı sonlarında başlanacak.