Selasa, 11 November 2014

APEC Zirvesi Neye Tekabül Ediyor? What is the Equivalent of APEC Summit?

Mehmet Özay                                                                                                                 11 Kasım 2014

1989’da kurulan Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) örgütü, belki de en zorlu tartışmalara konu olan bir yıllık toplantıya sahne oldu. Çin’in başkenti Beijing’de 10-11 Kasım tarihlerinde düzenlenen toplantıya hazırlık toplantıları ile birlikte değerlendirildiğinde bir haftayı bulan küresel buluşmalar gerçekleşti. Zirve toplantısının başlığı ise dikkat çekiciydi: “Asya-Pasifik Üzerinden Geleceği Şekillendirmek”. Aslında ABD’nin “Asya Yüzyılı” perspektifini ansıtan bir yanı yok değil.

APEC, adından da anlaşılacağı üzere ekonominin öne çıktığı bir kurum. Ancak bununla sınırlandırmak yanlış olur. Ekonominin yönelimi, etkisi sadece bölgesel ve APEC’i oluşturan Pasifik kıyısına komşu ülkelerle sınırlı değil. APEC, küresel ekonominin %50’sine, dünya nüfusunun %40’ına tekabül eden bir nüfus yapısıyla dikkat çekiyor. Bölgede yatırımları olan kurumların yöneticileriyle yapılan mülâkatlarda önümüzdeki bir yılda %67’sinin yatırımlara devam kararı verdiği görülüyor. Yatırımlar dendiğinde ise dikkat çeken ülkeler arasında Çin, ABD, Hong-Kong, Endonezya ve Singapur geliyor. Tüm bu rakamsal veriler, Asya yüzyılı olarak adlandırılan 21 yüzyılın başlarında APEC’in önemini giderek artırıyor.

Toplantılar çerçevesinde genel itibarıyla ele alındığında APEC’de fırsatlar ve sorunlar biraradalığı dikkat çekiyor. Başta Çin olmak üzere ABD ve ASEAN bir süredir küresel ekonomiyi etkisi altına alan belirsizlik nedeniyle hem tekil hem de birlikler düzeyinde ekonomik yeniden yapılaşmalar konusunu gündeme taşıyorlar. Bu durumu, Malezya’dan Japonya’ya, Çin’den ABD’ye kadar görmek mümkün. Dünya ekonomisini etkisi altına alan bu belirsizlik, Asya-Pasifik’in imkânları ile yerini aynı zamanda umuda devrediyor. Bu potansiyel imkânları pratiğe dökecek ve dönüştürecek yol haritasının ana arterlerini ise, daha fazla bölgesel ekonomik entegrasyon; yenilikçi kalkınma; ekonomik reform ve büyüme gibi alanlar oluşturuyor.

APEC toplantısını çeşitli düzeylerde ele almak mümkün. Bu anlamda, Çin ABD ve diğerleri diye sınıflayabileceğimiz bir farklılaşmadan bahsedebiliriz. Tabii ABD ve Çin’in küresel ekonominin liderliğinden öte, giderek artan bir şekilde dünya siyasetine yön verme kabiliyetlerindeki çeşitlenme, sınırlanma ve birlikte-etkileşim boyutlarını da unutmamak lazım. Tam da bu nokta, mevcut durum tek kutuplu dünyadan sıyrılma sancıları olarak değerlendirilmeyi hak ediyor. 2009 yılından bu yana ABD’nin Asya Yüzyılı projesine yaklaşımı son dönemde projenin birincil aktörlerinin veya ‘beyinlerinin’ artık Obama’nın yanında olmaması ile arzu edilen bir sürece yönel/e/mediği eleştirileri getiriliyor. Öte yandan, Xi Jinping ise Çin’de son dönemde ülkeyi yöneten liderler arasında Çin’in doğrudan bölgesel ve hatta küresel gelişmelere nüfuzuna yönelik açılımlarıyla dikkat çekiyor.

Çin’in sabırsızlıkla beklediği bir buluşmaydı diyebiliriz. Küresel ekonominin ikinci büyüğü konumundaki Çin’in bu beklentisini ekonomik, ticari, güvenlik ve itibar gibi çeşitli alanlarda ele almak mümkün.  Çin bu toplantı ile küresel görünürlüğüne bir katkı daha yapmış oldu. Tabii Çin’den bahsederken, Çin Komünist Partisi içerisinde tek vücud bir politik yapılaşmadan bahsetmek mümkün değil. Yaklaşık iki yıl önce başkanlık görevini devralan Xi Jinping, özellikle ekonomide yeniden yapılanma, yolsuzluklar gibi konularda bugüne kadar kararlılığı ile dikkat çekiyor. Özellikle yolsuzluklar konusu, parti ve bürokraside kendisine rakip çevreler ve uzantılarına yönelik operasyon olarak da değerlendiriliyor. Xi Jinping ülke içinde bu politikaları güderken, bölgesel ve küresel olarak çin’in ekonomik, siyasi ve kültürel görünürlülüğüne katkı yapmak istiyor. APEC toplantısı bu katkının ekonomi ve bir ölçüde siyasi ayağını oluşturuyor. Bir cümleyle de olsa, kültürel boyutunun Konfuçyüs’e referansla gelen kültürel yeniden yapılaşma olduğunu söylemeliyim. Bu açılım, Mao Zedong’un kültür devrimi sonrasındaki en önemli kültürel yönelime işaret ediyor.

Çin’in merkez bölgesine yakın yani ASEAN, Doğu Asya’da Japonya ve Güney Kore’den başlayarak, ardından aralarında yaşanan tüm sorunlara rağmen Pasifik’deki ABD ile ilişkileri şu veya bu şekilde geliştirme olanağı sağladığını söylemek de mümkün. Bu anlamda Japonya Başbakanı Shinzo Abe’in Xi Jinping’le görüşme talebine olumlu yanıt verilmesi ve yarım saate varan görüşme son iki yılda daha çok tarihe referanslar ve Doğu Çin Denizi’ndeki Adalar Sorunu nedeniyle soğuk savaş dönemini hatırlatan gelişmeler sonrasında her iki taraf için yeni bir başlangıç anlamı taşıyor. Güney Kore’nin ABD’ye rağmen, Çin’le stratejik ilişkileri artışma yönünde somut adım atması APEC toplantısının önemli gelişmelerinden biriydi.

Tüm bunların ötesinde, ABD’nin başını çektiği ve toplam 12 üyeli ‘Trans-Pasifik Ekonomik İşbirliği’ (TPPA) oluşumunda Çin’in devre dışı bırakılması Çin yönetimince tepkiyle karışık yeni bir oluşumun hazırlığına neden oldu. Çin makamları APEC toplantısında gündemi oluşturması konusunda istekli oldukları ‘Asya-Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi’ (FTAAP) konusunda ABD’nin baskılarına rağmen, bu yeni bölgesel işbirliğiyle ilgili görüşmelerin başlaması kararını çıkartmayı başardı. Bunun ilk somut karşılığı ise gerek ikili gerek gruplar arası görüşmelerde, özellikle ASEAN üye ülkelerinin konuya sıcak baktığı konusunda görüşler ileri sürüldü.


Amerika Birleşik Devletleri bağlamında bakıldığında, ABD yönetiminin Beijing toplantılarına ne kadar hazırlıklı olduğu konuşuluyor. Çünkü Başkan Barack Obama’nın ilk döneminin aksine, ikinci dönemde Asya Yüzyılı projesinin alt yapısını oluşturan uzmanların eksikliğine dikkat çekiliyor. Bu eleştirileri gündeme getirenlerden biri Nixon dönemi Büyükelçisi 71 yaşındaki Chas Freeman. Freeman, “Çin’in küresel ekonomi çerçevesinde tedrici olarak bizi saf dışı bırakma çabaları karşısında etkin bir varlık sergileyemiyoruz” diyor. Öte yandan, benzer kaygılar ve eleştiriler sadece Cumhuriyetçi değil Demokrat vekillerden de duyuluyor. ABD ve Çin arasında, ekonominin ötesinde siyasi gerilime kadar varan karmaşık ilişkiler, diğer ülkeleri ikircikli bir konumda bırakıyor. ASEAN, Güney Kore, hatta bir ölçüde Japonya bile ne ABD’den ne de Çin’den tamamıyla vazgeçebiliyor. Aslında böyle bir beklenti içinde olmak da uluslararası ilişkiler bağlamında ele alındığında rasyonel değil. Ancak bu durum bir yandan gerilimlere neden olurken bir yandan da ilişkileri reaktive etme potansiyelini içinde barındırıyor.

Tidak ada komentar:

Posting Komentar