Rabu, 08 Oktober 2014

PKS Yanlıştan Dönebilecek mi?

Mehmet Özay                                                                                                                     9 Ekim 2014

PKS, yani ‘Partai Keadilan Sejahtera’, yani Adalet ve Kalkınma Partisi, Endonezya siyasi yaşamında kayda değer bir ağırlığı olan siyasi hareket. Hemen burada başlığa dikkat çekerek PKS ne gibi bir hata yapmıştır da dönmesi beklenmektedir sorusuna verilecek cevap 9 Temmuz 2014 tarihinde yapılan Başkanlık seçimleri öncesi ve sonrasındaki gelişmeler çerçevesinde PKS’in izlediği stratejilerle bağlantılıdır. Yukarıdaki soruya hemen burada doğrudan cevap vermek yerine, Parti’nin oluşum ve gelişim sürecine kısaca göz atmakta fayda var.

Ancak PKS gibi bir partinin sadece Endonezya siyasetinde değil, çeşitli ülkelerdeki benzeri yapılarla ve partiye organik olsun veya olmasın bağlı birimleriyle adına STK denilen yapılarla ilişkileri dikkate alındığında Endonezya bağlamının ötesinde bir anlama sahip olduğunu hatırlatmak gerekir.  
PKS, tıpkı diğerleri gibi, Endonezya modern siyasi tarihinin en önemli hadiselerinden biri olan Suharto’nun 32 yıllık iktidarının 1998 yılı Mayıs ayında sona ermesiyle başlayan reform sürecinin ürettiği bir parti. 1998 yılında ‘Adalet Partisi’ 2002 yılında adını Adalet ve Kalkınma Partisi olarak değiştirdi. Kuruluşundan itibaren partinin hedefi ülkeyi yolsuzluklardan temizlemekti. Kimi ülkelerdeki benzeri partilerle aynı adı taşıyan PKS, kuruluş ilkeleri noktasında Mısır’daki Müslüman Kardeşler’i (Ihvan’ul Muslimin) örnek almıştır. Bu örneklik, temelde partinin önde gelen kadrolarının Mısır’da eğitim görmüş olmalarının payı büyüktür.

1999 yılından başlayarak birkaç yıl içinde kurulan ve sayısı 150’yi bulan siyasi partilerden 42’si kendisini İslami Parti olarak tanımlıyordu. PKS de bunlardan biriydi. PKS’i diğer partilerden ayıran karakteristik Mısır’da eğitim görmüş kadroların yanı sıra, genç kitleleri yani lise ve üniversite öğrencilerini kampüslerde eğitmek suretiyle bir tür ‘tebliğ’ hareketi olarak yaygınlık gösterdi. Bu özelliğini bugünde devam ettirdiğini söylemek mümkün. Parti, Endonezya’nın siyasi yaşamını belirleyen ve ‘senkretik’ İslam anlayışıyla öne çıkan Cava Adası politika çevrelerince ‘radikal’ bir ekol olarak değerlendirildiği biliniyor. Kurulduğundan kısa bir süre sonra yapılan parlamento seçimlerinde yüzde 1.7 oy oranıyla %2 barajını geçemeyen parti, 2004 seçimlerinde Parti 2004 seçimlerinde yüzde 7.3’lik oyla yedinci büyük parti olarak dikkat çekti. Bu oy oranındaki artıştan hareketle parti sempatizanları arasında bir iki seçim sonrasında ülke Devlet Başkanını çıkartabilecek bir umut doğurmuştu. Ancak  son iki seçimde parti bu umudu gerçeğe dönüştürebilecek bir siyasi başarı yakalayabilmiş değil. Örneğin, 2009 seçimlerinde ise oy oranını biraz daha artırdı ve %7.8’lik temsil kazandı. 2014 seçimlerinde ise oy oranı %6.79’a düşmüş, sıralamada yedinci parti olmayı sürdürmüştür.

Endonezya şartlarında başarı olarak kabul edilebilecek bu siyasi başarı partinin çok kaba tabirle söylemek gerekirse, okumuş yazmış Müslüman kesimin yoğun olduğu şehir merkezlerinde kendini göstermesiyle dikkat çeker. Ancak ülke genel itibarıyla kırsal ve geleneksel toplum yapısının başat olması, parti hedefleri ile toplumsal gerçeklerin örtüşmediğini ortaya koyar. Aslında, kendini islami bir parti olarak ortaya koyan PKS, halkının yüzde 80’i aşkın bölümünün Müslüman olduğu bir ülkede ideolojisini bu kitleleri kuşatacak boyutlara taşımamasıyla da bir handikapa imza attığını ileri sürebiliriz.

Bu çerçevede, sadece Endonezya sosyo-siyasi ikliminde değil, Batılı araştırma kurumlarınca da ülkenin İslami hassasiyetin en yaygın olduğu bölge kabul edilen Açe Eyaleti’nde PKS’in varlığı oldukça sınırlıdır. Normal şartlarda Açe’lilerin PKS’e destek vermeleri beklenir. Ancak PKS ne barış anlaşmasından önce ne de sonrasında ortaya koyduğu politikalar ile Açe halkının taleplerini karşılayabilecek birperformans sergileyebilmiştir. Öyle ki, PKS’le bağlantılı bir STK, Açe’de faaliyet gösteren uluslararası bir kurumun yetim projesine katıldığı bilinen PKS’e bağlı bir STK, söz konusu projedeki yanlışlıkları, hataları, suistimalleri ve yolsuzluk iddialarını yakinen bilmesine rağmen, projede yer alabilmek için susmayı tercih edebilmiştir. Bunu ‘yetim’ kosunuda çokça hassas olduklarını iddia eden çevrelerin varlığını bildiğimiz için gündeme getiriyorum. Öte yandan, Açe Eyaleti’nin barış anlaşması sonrasında ihtiyaç duyduğu en önemli hususların başında gelen sosyo-ekonomik kalkınma noktasında, Eyalet Parlamentosu’ndaki PKS milletvekillerinin çalışmalarında veya seçim öncesi kampanyalardaki söylemlerde de Açe’ye dair sosyal değişimi kontrollü bir şekilde ortaya koyabilecek ve Açe’nin orta vadede gelişimine katkı yapabilecek girişimleri görmek mümkün değildir.Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu kadarı kafi...

Büyük vaatlerle gelen PKS, katıldığı son üç seçimde yılda oy oranı %10’u dahi bulmamış bir siyasi parti, ülke politik dengeleri içerisinde kendine yer bulabilmesi, temelde bu partinin ilkeleri, ideolojisi, ülkeyi kalkındırma sürecine dair politikalarının dışında bir nedendir. Söz konusu dengeler partiyi parlamentoda belirli bir konuma getirirken, başkanlık sistemi bağlamında kurulan ittifaklar sayesinde de hükümette birkaç bakanlık alabilmiştir. Ancak parlamentoda yer işgal ettiği 2004’den bu yana PKS, ne bağlı olduğu söylenen İslamcı kökler çerçevesinde siyasi hareketinde sağlıklı bir duruş sergileyebilmiş, ne de ülke kalkınmasında kalıcı politikaların üretilmesinde bir katkı ortaya koyabilmiştir. Aksine, aradan geçen yıllar zarfında aralarında parti başkanı, bakan ve milletvekilleri olmak üzere adı yolsuzluklara karışan ve bu nedenle mahkum olanlar vardır.

Tabii, Endonezya derin siyaseti içerisinde PKS gibi İslamcı kökenden geldiği iddia edilen bir partiye yönelik ‘siyasi suikastlar’ olabilme ihtimalini bir kenara not edibilir. Kaldı ki, PKS bağlıları liderlerinin büyük yolsuzluk suçlamalarına maruz kalmalarını ‘İsrail plânı’ olduğunu ileri sürebilecek kadar işi uluslararası boyutlara taşıyabilmektedir. Tabii işin içine İsrail girince, akan suların durması mı, yoksa hakikaten PKS’in yukarıda dile getirilen hususlardaki acziyeti mi söz konusu diye sormak gerekir. Yani PKS, bir iç muhasebe imkânını henüz değerlendirebilmiş değil. Bunun en son örneğini, 9 Temmuz başkanlık seçimleri öncesi ve sonrasındaki tutumunda bulmak mümkün.

Biraz öncesine gidelim...

17 Mayıs 2014 tarihinde yani parlamento seçimlerinin yapıldığı 9 Nisan tarihinden kısa bir süre sonra, başkanlık seçimi hazırlıklarının odağında PKS lideri Anis Matta, yaptığı basın açıklamasında ‘iktidar da veya muhalefette olsun Gerindra’yı -‘Büyük Endonezya Partisi’- destekleyeceğiz’ açıklamasıyla adına İslamcı parti denilen bir siyasi yapının geçmişi karanlıklarla dolu eski General Prabowo Subianto’nun başında olduğu partiye yeşil ışık yakıyordu. Susilo Bambang Yudhoyono’nun başkanlığında geçen son beş yılda hükümette yer aldığı bakanlıklar bağlamında adı epeyce yolsuzlukla anılmış PKS, reformcu lider olarak bilinen SBY ile geçinememiştir.

Peki PKS, niçin Prabowo’yu desteklememeliydi sorusuna gelelim. Prabowo, ailevi bağı bir yana ülkeyi 32 yıl boyunca yönetmiş ‘güler yüzlü Cava Kralı’ Suharto’nun siyasi mirasını devralmış bir emekli generaldir. Komutan olduğu yıllarda insan hakları, özgürlükler noktasında ortaya koyduğu performans nedeniyle hakkında ciddi iddialar bulunan bir kişidir. Bu özelliklerine rağmen, ordudan ‘atılmasından’ sonra, ülke siyasi elitine mensubiyetinden ötürü soluğu sivil siyasette almayı tercih etmiş, bununla da kalmamış ülkeye başkan olmayı her şeye rağmen gerçekleştirmeyi hedeflemiş bir kişidir. 9 Temmuz başkanlık seçimleri öncesinde de yapılan kamuoyu yoklamalarında Endonezya halkının bir bölümü -anlaşılabilir nedenlerle- asker kökenli olmasından hareketle Prabowo’nun ‘güçlü bir siyasetçi’ olduğu hükmüne varmıştı. Tabii bu güçlülük ile SBY’ın gene mecbur olduğu ittifaklara mahkum oluşundan neşet eden pasifliğinin ters orantılı bir ilişkisi olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. 9 Temmuz seçimleri sonrasında, diyelim ki, Prabowo başkan seçilseydi, SBY’dan daha mı aktif olacaktı sorusunu gündeme getirmek gerekir. Çünkü tıpkı SBY gibi, Prabowo da ittifaklarla başkanlığa getirilmiş olacaktı. Dolayısıyla, ülke siyasi gerçekliği temelinden hareket edildiği, ortada bir farklılık bulunmuyor.

PKS’i bir İslamcı parti olarak değil de, ülkenin sıradan partilerinden biri kabul edersek, siyasi çıkarlar doğrultusunda Prabowo ile ittifak kurmasında bir sakınca görülmeyebilir. Nihayetinde, Endonezya’da siyaset maddi çıkarlarla birinci elden ilintili bir müessesedir. Bu müesseseyi değiştirmeye matuf girişimlerde bulunulmayacaksa, adı İslamcı olmuş veya olmamış siyasi gerçeklikte bir yer ifade etmiyor. Bir alternatif olarak, İslamcı kimliğini gene bir kenara bırakıp, toplumsal yapıdaki bozuklukları onarmaya kendini adamış seküler bir siyasi parti kabul ettiğimizde, PKS’in Prabowo veya benzeri yapılarla birarada olamayacağı da ortaya çıkar. Tüm bu alternatifler içerisinde kendini hala İslamcı bir parti olarak tanımlıyorsa PKS’in Prabowo ile yan yanalığındaki tuhaflığı açıklamak mümkün değil. Burada birileri kalkıp, Joko Widodo’nun durduğu siyasi yerden hareketle, PKS’in Prabowo’ya mahkum olduğunu söylemesi de sorunu çözmüyor. Sorun PKS’in siyasi duruşunda.


Kurulduğu ilk yıllarda parti yöneticileri, kendilerini yolsuzluklarla mücadeleye adayacağını ileri sürmüştü. Ancak gelinen noktada, parti üyeleri sadece maddi yolsuzluk çemberinin içine düşmemiş, siyasi yolsuzlukla da anılır olmuştur. Bu nedenledir ki, PKS mensuplarının kuruluş hedefleri üzerinde yeniden çalışmaları ve aradan geçen süre zarfında yapılan hataları tek tek deşifre etmeleri gerekiyor. Ya da, tıpkı mevcut partiler gibi, ülke siyasi yaşamında kurulu düzeni değiştirmek değil, onu tahkim edecek politikalarla meşgul olan bir parti olarak yer almaya devam etmeyi tercih edecektir.

Tidak ada komentar:

Posting Komentar